Nihat GENÇ
Tarih: 8 Ağustos 1-07 Perşembe
Ben kompleksleri olmayan, kendine güveni olan, kapımı çalan herkesle de görüşmeye çalışan bir yazarım.
Şöyle söylesek daha iyi olur. İşbirlikçi olmayan kesimlerle röportajlar yapıyorlar. Fakat, mesela ben Anadolu’da Milli Görüş’e ve Milli Görüş camiasına çok şey veriyorum, konferans veriyorum, seminer veriyorum. Milli Görüşçülerle çok sıkı fıkı bir ilişkimiz var. Sebebi, onlar da Anti-Amerikancı, onlar da Avrupacı tezlere karşı. Tahmin ediyorum, Baran Dergisi de işbirlikçilere karşı bir kavga veriyor ve milli duruşu olanlarla konuşmaya çalışıyor. Onların tabii yayın politikası.
Ben hayatım boyunca şiddete bulaşmış hiçbir yapıyla ilişki içinde olmadım, bundan sonra da olmam. Ama bu derginin, çocukların içinde, mesela çok genç yaştan beri, böyle hani aynı kahvede İslamcı mahfillerde tanıdığım çocuklar da var. Onlarla bazen, kahvede, dernekte, bazen böyle fikir tartışması yaptığımız oluyor. Oturduğumuz yere geliyorlar, tartışıyoruz filan. Bunlar sadece Türkiye’de değil, ülkemizde değil bütün dünyada, şiddete meyletmiş, şiddeti felsefe yapmış hiçbir kurumla, kişiyle, kuruluşla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ilişkimiz olmayacaktır.
Sanırım bu arkadaşlar kafayı biraz yemiş durumdalar. Nereden ne çıkartacaklarını şaşırıyorlar. Bu Taraf Dergisi’nin anlayışına, zihniyetine, tıynetine, ne yapayım gülmekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Anadolu’daki irili ufaklı dergiler, gençlik dergileri, üniversite dergileri, kasaba dergileri ve Anadolu’daki çıkan irili ufaklı, medyalar oluşturmayan bu küçük dergilere Türkiye’de en çok röportaj veren insanım. Ve bu iş bana bir baygınlığa, yani bende bir yorulmaya da sebep oluyor. Çünkü haftanın iki günü bu dergilere röportaj vermekle geçiyor hayatım. Baran Dergisi de bunlardan bir tanesi. Fakat bu arkadaşların, dönüp dolaşıp bizim ismimizi bir yere yamamaya çalışmaları, tabii üstünde düşünülmesi lazım. Bir dönem beni orduya, ordunun yanına yamamaya çalıştılar. Kendileri kavramlar koyuyorlar. Milliyetçi diyorlar, uusalcı diyorlar, o yere koyuyorlar. Takımlar kuruyorlar. Kendisi yine ne yaptı; geçende bir yerde, işte bir, ne bileyim yani akıllarına ne geliyorsa, nasıl suçlayacaklarsa, nasıl küfredeceklerse, kendileri kavramları koyuyor. Mesela en çok rahatsız olduğum şey, içe kapalı milliyetçi, işte bu dar milliyetçi. Bu tür kavramları kendileri inşa ediyorlar. Biz dünyanın, bütün insanlarla, bütün komşularımızla, herkesle son derece açık, net ticaret yapmaktan, görüşmekten, bütün insanlıkla kucaklaşmaktan yanayız. Ama onların kendileri böyle şey yapıyorlar. Böyle kavramlar koyuyorlar. Mesela ben, hayatım boyunca hiçbir otoritenin adamı olmadım. Bir parti, dernek, kurum, kişi, çete hiçbir şey.
Şahsım, gençliğimden itibaren böyle bir anarşist tarafım var. Hiçbir otoriteye boyun eğmediğim gibi, otoriter ilişkilere de girmedim. Basit bir dernek ilişkisi dahil. Yazarlık bunu gerektiriyordu. Ama onlar bizi her yere yamamaya çalışıyorlar. Fakat bu arkadaşlar, bu ülkenin çok sevilen, kitapları çok satan bir yazarı, hem büyük medyada konuşturulmuyor, hem büyük medyada yazıları yayınlanmıyor. Büyük ambargo koyuyorlar. Bunu niçin özgürlükçü yanlarıyla bunu tartışmıyorlar. Niçin bunu gündeme getirmiyorlar. Yani 2000 satan dergilerde, 3000 satan dergilerde bile röportajlar çıktığı zaman, bunlardan da mı rahatsız oluyorlar? Müsaade etsinler de, 300-400 satan dergilerde hiç değilse yazılarımız çıksın.
Yani, artık bir komedi, çılgınlığa doğru gidiyor. Bunlar büyük bir paranoyayı bölüşüyorlar. Bölüştükleri paranoyanın aynısını Sırbistan’da, Ukrayna’da uyguladılar. Lübnan’da uygulamaya çalıştılar. İşte bu şey, paranoyaları, işte köhnemiş devlet, gerici devlet, bilmem ne falan gibi, Silahlı Kuvvetler’e şey. Bakın ben size söyleyeyim; Ergenekon diye bir şey 90’lı yıllara kadar vardı. Ama bundan sonra Amerika, bu Sovyetlere karşı, veya sol yapılara karşı kullandığı bu ergenekonu çökertti. Ve bu adamlar işsiz kaldı. Şimdi yeniden Amerika, yeni bir Ergenekon oluşturdu. Bu Ergenekon Can Paker’in Soros vakıflarıdır. Bu Ergenekon Taraf Gazetesi gibi nereden nasıl aldığı bilinmeyen, ama benzerlerini Sırbistan’da, Ukrayna’da gördüğümüz yapılardır.
Taraf Gazetesi Türkiye’nin yeni Ergenekon’udur. Bunlar yeni gladyodur. Bunlar hiçbir zaman şeyin, Türkiye’nin, bu toprakların menfaatini düşünecek, bu toprakların değerlerini düşünecek bir cümle etmemişlerdir. Bunlar Amerika’da, Irak’ta 1.5 milyon insana sustular. Bunlar Bosna’daki zalimliklere sustular. Çeçenistan’a sustular. Afganistan’a sustular. Ruanda’ya sustular. Amerikan üslerine sustular. Bunlar Amerika ne derse onu yaparlar. Amerikan menfaatlerinden ayrı laf edemezler. İşte 1990’dan önce de Ergenekoncular böyleydi, Amerikancıydı. Şimdi yeni Amerikancılarımız bunlar. Bunlar kendileri bir takım kavramlar yapıyorlar. Bizim haberimiz olmadan bize ad takıyorlar. İşte bize millici diyorlar, ulusalcı diyorlar. Ve bunlar çok şaşırtıcı. Türkiye’de milliyetçiliği en çok eleştiren bir ayzar var karşınızda. Ben bu ülkedeki muhafazakar yapıları, sağ yapıları en çok eleştirmiş, en çok kritize etmiş bir insanım. Ama benim adıma birileri bir şeyler diyorlar.
Ve bugün, Nihat Genç adında bir yazar Türk televizyonlarında konuşamıyor. Yani başımıza gelmedik tehdit yok. Yapılmadık iş yok başımıza. Anlatamıyoruz bunu. Gün gelir, tabii ki anlatacağız. Ama bunları konuşan, söyleyen yok. 300 satan, 400 satan, 500 satan gençler geliyorlar ve bizle röportaj yapıyorlar.
Şimdi ben mesela F Tipi cezaevlerine karşı yıllarca mücadele verdim. Fakat bunu, bu F Tipi cezaevini organize edenler de, bir şiddet örgütü diyelim, Dev-Sol’a yakın gruplardı. Onların işte, işkence, tutuklu aileleri. Şimdi, biz gidip, o tutuklu ailelerin siyasi görüşünden mi olduk? Hayır, orada haksız bir durum vardı. O haksız durumda F tipine karşı mücadele ettik. Orada belki de bu yazıları yazan, o gazetede de yüzlerce insan F Tipi mücadelesine katıldı. Şimdi biz kalkıp, siz Dev-Sol’cusunuz, şiddetten mi yanasınız dedik.
Ortak bölüştüğümüz şeyler vardır. İnsanlar gelir bize, fikirlerimizi sorar, biz de bu fikirleri destekleriz, söyleriz. Ama bu fikirlerimizde bir şiddeti besleyen cümle ettik mi? Şiddete yatkın tek bir cümle ettik mi? Asla! Bütün hayatımız ortadadır. Nereden, nasıl çıkartacaklarını bilmiyorlar. Bakın benim bütün telefonlarım dinleniyor, yüzlerce insanın dinlendiği gibi. Bütün davranışlarımızı, hareketlerimizi, yolda yürüyüşlerimizi biliyorlar. Peşimizde polisler var. Peki buna rağmen niye hiçbir şey bulamıyorlar? Buldukları tek şey bizim Baran Dergisi’ne verdiğimiz röportaj mı? Babalara daha iyi çalışmalarını söylüyorum. Eğer Amerika bu kadar zavallı insanlara para veriyorsa Amerika’ya yazık olur. Amerika’nın bu kadar düşük zekalılarla çalışması da Amerika için çok acı verici bir şey. Milyon dolarları basıyorlar, Fetullahlarla, bilmem nelerle işbirlikleri içine giriyorlar, adamların yazdıkları yazılara bak.Bu mu lan. Bulduğunuz gerçekler bu mu? Neyse söyleyecek lafım yok. Bunlar zıvanadan çıkmış, bunlar bokundan yemiş deli. Bunlara çok da laf edip, bulacak halim yok. Bu gergin günlerde çok da konuşmak istemiyorum. Of off
Şöyle söylesek daha iyi olur. İşbirlikçi olmayan kesimlerle röportajlar yapıyorlar. Fakat, mesela ben Anadolu’da Milli Görüş’e ve Milli Görüş camiasına çok şey veriyorum, konferans veriyorum, seminer veriyorum. Milli Görüşçülerle çok sıkı fıkı bir ilişkimiz var. Sebebi, onlar da Anti-Amerikancı, onlar da Avrupacı tezlere karşı. Tahmin ediyorum, Baran Dergisi de işbirlikçilere karşı bir kavga veriyor ve milli duruşu olanlarla konuşmaya çalışıyor. Onların tabii yayın politikası.
Ben hayatım boyunca şiddete bulaşmış hiçbir yapıyla ilişki içinde olmadım, bundan sonra da olmam. Ama bu derginin, çocukların içinde, mesela çok genç yaştan beri, böyle hani aynı kahvede İslamcı mahfillerde tanıdığım çocuklar da var. Onlarla bazen, kahvede, dernekte, bazen böyle fikir tartışması yaptığımız oluyor. Oturduğumuz yere geliyorlar, tartışıyoruz filan. Bunlar sadece Türkiye’de değil, ülkemizde değil bütün dünyada, şiddete meyletmiş, şiddeti felsefe yapmış hiçbir kurumla, kişiyle, kuruluşla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ilişkimiz olmayacaktır.
Sanırım bu arkadaşlar kafayı biraz yemiş durumdalar. Nereden ne çıkartacaklarını şaşırıyorlar. Bu Taraf Dergisi’nin anlayışına, zihniyetine, tıynetine, ne yapayım gülmekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Anadolu’daki irili ufaklı dergiler, gençlik dergileri, üniversite dergileri, kasaba dergileri ve Anadolu’daki çıkan irili ufaklı, medyalar oluşturmayan bu küçük dergilere Türkiye’de en çok röportaj veren insanım. Ve bu iş bana bir baygınlığa, yani bende bir yorulmaya da sebep oluyor. Çünkü haftanın iki günü bu dergilere röportaj vermekle geçiyor hayatım. Baran Dergisi de bunlardan bir tanesi. Fakat bu arkadaşların, dönüp dolaşıp bizim ismimizi bir yere yamamaya çalışmaları, tabii üstünde düşünülmesi lazım. Bir dönem beni orduya, ordunun yanına yamamaya çalıştılar. Kendileri kavramlar koyuyorlar. Milliyetçi diyorlar, uusalcı diyorlar, o yere koyuyorlar. Takımlar kuruyorlar. Kendisi yine ne yaptı; geçende bir yerde, işte bir, ne bileyim yani akıllarına ne geliyorsa, nasıl suçlayacaklarsa, nasıl küfredeceklerse, kendileri kavramları koyuyor. Mesela en çok rahatsız olduğum şey, içe kapalı milliyetçi, işte bu dar milliyetçi. Bu tür kavramları kendileri inşa ediyorlar. Biz dünyanın, bütün insanlarla, bütün komşularımızla, herkesle son derece açık, net ticaret yapmaktan, görüşmekten, bütün insanlıkla kucaklaşmaktan yanayız. Ama onların kendileri böyle şey yapıyorlar. Böyle kavramlar koyuyorlar. Mesela ben, hayatım boyunca hiçbir otoritenin adamı olmadım. Bir parti, dernek, kurum, kişi, çete hiçbir şey.
Şahsım, gençliğimden itibaren böyle bir anarşist tarafım var. Hiçbir otoriteye boyun eğmediğim gibi, otoriter ilişkilere de girmedim. Basit bir dernek ilişkisi dahil. Yazarlık bunu gerektiriyordu. Ama onlar bizi her yere yamamaya çalışıyorlar. Fakat bu arkadaşlar, bu ülkenin çok sevilen, kitapları çok satan bir yazarı, hem büyük medyada konuşturulmuyor, hem büyük medyada yazıları yayınlanmıyor. Büyük ambargo koyuyorlar. Bunu niçin özgürlükçü yanlarıyla bunu tartışmıyorlar. Niçin bunu gündeme getirmiyorlar. Yani 2000 satan dergilerde, 3000 satan dergilerde bile röportajlar çıktığı zaman, bunlardan da mı rahatsız oluyorlar? Müsaade etsinler de, 300-400 satan dergilerde hiç değilse yazılarımız çıksın.
Yani, artık bir komedi, çılgınlığa doğru gidiyor. Bunlar büyük bir paranoyayı bölüşüyorlar. Bölüştükleri paranoyanın aynısını Sırbistan’da, Ukrayna’da uyguladılar. Lübnan’da uygulamaya çalıştılar. İşte bu şey, paranoyaları, işte köhnemiş devlet, gerici devlet, bilmem ne falan gibi, Silahlı Kuvvetler’e şey. Bakın ben size söyleyeyim; Ergenekon diye bir şey 90’lı yıllara kadar vardı. Ama bundan sonra Amerika, bu Sovyetlere karşı, veya sol yapılara karşı kullandığı bu ergenekonu çökertti. Ve bu adamlar işsiz kaldı. Şimdi yeniden Amerika, yeni bir Ergenekon oluşturdu. Bu Ergenekon Can Paker’in Soros vakıflarıdır. Bu Ergenekon Taraf Gazetesi gibi nereden nasıl aldığı bilinmeyen, ama benzerlerini Sırbistan’da, Ukrayna’da gördüğümüz yapılardır.
Taraf Gazetesi Türkiye’nin yeni Ergenekon’udur. Bunlar yeni gladyodur. Bunlar hiçbir zaman şeyin, Türkiye’nin, bu toprakların menfaatini düşünecek, bu toprakların değerlerini düşünecek bir cümle etmemişlerdir. Bunlar Amerika’da, Irak’ta 1.5 milyon insana sustular. Bunlar Bosna’daki zalimliklere sustular. Çeçenistan’a sustular. Afganistan’a sustular. Ruanda’ya sustular. Amerikan üslerine sustular. Bunlar Amerika ne derse onu yaparlar. Amerikan menfaatlerinden ayrı laf edemezler. İşte 1990’dan önce de Ergenekoncular böyleydi, Amerikancıydı. Şimdi yeni Amerikancılarımız bunlar. Bunlar kendileri bir takım kavramlar yapıyorlar. Bizim haberimiz olmadan bize ad takıyorlar. İşte bize millici diyorlar, ulusalcı diyorlar. Ve bunlar çok şaşırtıcı. Türkiye’de milliyetçiliği en çok eleştiren bir ayzar var karşınızda. Ben bu ülkedeki muhafazakar yapıları, sağ yapıları en çok eleştirmiş, en çok kritize etmiş bir insanım. Ama benim adıma birileri bir şeyler diyorlar.
Ve bugün, Nihat Genç adında bir yazar Türk televizyonlarında konuşamıyor. Yani başımıza gelmedik tehdit yok. Yapılmadık iş yok başımıza. Anlatamıyoruz bunu. Gün gelir, tabii ki anlatacağız. Ama bunları konuşan, söyleyen yok. 300 satan, 400 satan, 500 satan gençler geliyorlar ve bizle röportaj yapıyorlar.
Şimdi ben mesela F Tipi cezaevlerine karşı yıllarca mücadele verdim. Fakat bunu, bu F Tipi cezaevini organize edenler de, bir şiddet örgütü diyelim, Dev-Sol’a yakın gruplardı. Onların işte, işkence, tutuklu aileleri. Şimdi, biz gidip, o tutuklu ailelerin siyasi görüşünden mi olduk? Hayır, orada haksız bir durum vardı. O haksız durumda F tipine karşı mücadele ettik. Orada belki de bu yazıları yazan, o gazetede de yüzlerce insan F Tipi mücadelesine katıldı. Şimdi biz kalkıp, siz Dev-Sol’cusunuz, şiddetten mi yanasınız dedik.
Ortak bölüştüğümüz şeyler vardır. İnsanlar gelir bize, fikirlerimizi sorar, biz de bu fikirleri destekleriz, söyleriz. Ama bu fikirlerimizde bir şiddeti besleyen cümle ettik mi? Şiddete yatkın tek bir cümle ettik mi? Asla! Bütün hayatımız ortadadır. Nereden, nasıl çıkartacaklarını bilmiyorlar. Bakın benim bütün telefonlarım dinleniyor, yüzlerce insanın dinlendiği gibi. Bütün davranışlarımızı, hareketlerimizi, yolda yürüyüşlerimizi biliyorlar. Peşimizde polisler var. Peki buna rağmen niye hiçbir şey bulamıyorlar? Buldukları tek şey bizim Baran Dergisi’ne verdiğimiz röportaj mı? Babalara daha iyi çalışmalarını söylüyorum. Eğer Amerika bu kadar zavallı insanlara para veriyorsa Amerika’ya yazık olur. Amerika’nın bu kadar düşük zekalılarla çalışması da Amerika için çok acı verici bir şey. Milyon dolarları basıyorlar, Fetullahlarla, bilmem nelerle işbirlikleri içine giriyorlar, adamların yazdıkları yazılara bak.Bu mu lan. Bulduğunuz gerçekler bu mu? Neyse söyleyecek lafım yok. Bunlar zıvanadan çıkmış, bunlar bokundan yemiş deli. Bunlara çok da laf edip, bulacak halim yok. Bu gergin günlerde çok da konuşmak istemiyorum. Of off
nihat-genc.com'dan alıntıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder