30 Eylül 2008 Salı

Fenerbahçe 0 : 0 Dinamo Kiev : Bye bye happiness

Fenerbahçe'nin bu seneki aman yenilmeyeyim karşı takıma oynatmayayım hastalığı Aragones'le mi geldi bilinmez ama daha kendi sahasındaki ilk Şampiyonlar Ligi Maçı'nda etkilerini gösterdi.

Emin olunabilir ki bu kadar defansif oynayan ve kapanan bir takım karşısında gol atmak zor; ancak kaçan 3 net pozisyon hem moralleri bozdu hem de takımın gole ve başarıya olan inancını azalttı sanırım.

80+ : BİR FENERBAHÇE HASTALIĞI

Şu kesin ki Fenerbahçe hasımları (rakiplik kavramını Üç Büyükler'in algılayamaması) Galatasaray ve Beşiktaş gibi son dakikalarda gol bulmayı beceremiyor; aksine oyun disiplininden kopuyor. Bugün gol yememiş olsa da 66 80 arasındaki performansla 82. dakikadan sonraki performans arasında dağlar kadar fark var.

EN BÜYÜK SORUN ATAĞA KALKAMAMAK

Şu kesin ki Aurelio gibi rakip alana girip pozisyon üretebilecek akıllı paslar verebilecek, derin pas yapıp kader değiştirecek bir oyuncunun eksikliği hissediliyor.

Varlığı da yokluğu da yetmeyen Josico gibi adamların eklenmesiyle performans değişir mi bilinmez. Semih ve Deivid'siz Fener isterse efsanevi forvetleri olsun, bir işe yaramıyor, ağır oyunuyla bir yere varamıyor.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Sensible World of Soccer (SWOS): Biz Seni Unutmadık


Hagi'nin en efsanevi golünü bir oyunda attığını biliyor muydunuz. Nerden bileceksiniz o sırada bilgisayar başında muhtemelen iki ya da üç kişiydik. SWOS'tan bahsediyorum. Sensible World of Soccer. Bilenler bilmeyenlere anlatsın bir durumu var bu oyunun. CM yoktu FM yoktu, o vardı eskiden. Belki de o bizim futbol sevgimizi geliştirdi, basitti ama zevkliydi. Bugün PES bir ego mücadelesidir, sensible ise bir zevk.

Unutamadık unutamadık ne olur anla bizi SWOS!

indirmek mi istiyorsunuz?
tıklayın

Sunset Riders: Biz Seni Unutamadık


Efsaneler efsanesi kovboy ruhumuzu canlandıran ve hepimiz birer sunset rider'ız ulan edasıyla dolaşmamıza, annelerimizin bakkal paralarından aşırıp jeton almamıza neden olan oyun exe formatında kuruluyor ve çat diye açılıyor efendim.

http://rapidshare.com/files/149383782/sunset_riders.exe.html


adresinden indirin çocukluğunuza dönün.

Ekşi Sözlük: Bu Siteye Erişim Mahkeme Kararıyla Engellenmiştir

Bayram için yeni bir neşelenme hali başladı efendim. Bir güzide internet oluşumu daha bıyıkaltı edildi. O nasıl oluyor derseniz; bir gün Akp'li bir bürokratın işgüzar ve o kadar da gerizekalı oğlu babasının rüşvet aldığını okumuş ya da Tayyip Amcası'nın ne kadar harika bir ülke batıran gemicik tüccarı olduğunu görmüş ve bunu yumurtlamıştır. Ve olaylar gelişir...


Aslında olay sansüre hayır diyen sözlüğü kapatmaktan ibaret değil. 7458489 yazıyı, 1417589 başlığı , 185744 kullanıcıyı engelliyorsunuz ve gelişmekte ve üretmekte olan en mühim muhalefet kaynaklarından birini kapatıyorsunuz. Bravo. Açıkçası hiç yadırgamadım.

Akicraatlar.com'a yazarlar artık: "Büyük şirketlerin ya da kendimizin işine geldiğinden kapadık, oh olsun, fuhuş yuvası!" diye.

ARKA KAPIDAN NASIL GİRİLİR?


windows\system32\drivers\etc\hosts dizini takip edilip dosya notepad veya word ile açılır.

84.44.114.44 www.eksisozluk.com
84.44.114.44 sozluk.sourtimes.org

satırları eklenip belge kaydedilir. Artık cayır cayır sourtimes vakti başladı sizin için.

EKŞİ SÖZLÜK SANSÜR TARİHİ

Sözlük daha önce Adnan Oktar'ın (Harun Yahya) hakkında yazılanlardan dolayı tedbir kararıyla kapanmıştı sıra sanırım buna geldi. Peki Türkiye'de sansür Türkiye'de İnternetten daha hızlıyken bu durum komik midir? Komik hatta trajikomiktir.

Aslına bakarsanız Sözlük bence AKP'nin istediği tür yazarları da barındırıyordu. Fakat bunun siyasi değil Çukurova AŞ isteğiyle bir kapatma olduğu ortaya çıkıyor.

Savcı da elinden geldiğince kapattırıyor; ancak bizim hukuk sistemimiz internet ya da internet kullanıcıları kadar pratik olmadığından kendimizden geçiyor anlayamıyoruz.

28 Eylül 2008 Pazar

Reklamcı Nedir?

"Reklamcı Nedir?" aslında küresel alanda reklam piyasasına giriş ve orada yükselişi tiye alan ve bunu yaparken de bambaşka bir format deneyen bir çalışma. Kitap diyemeyeceğimiz fasikül poster karışımı bir biçem bu. O nedenle sürprizi kaçmasın diyerek almanızı kolaylaştıralım.

Reklamcı olma yolunda 5 (beş) seviye atlamanız gerektiğini söylüyor İlyas Başsoy ve Emrah Ablak da bunları bir güzel karikatürize ediyor. Emrah Ablak ve çizimlerinin renk kattığı Reklamcı Nedir'in aşamalarından teker teker bahsetmek rengini kaçırır ; ama tahmin edebileceğiniz üzere, çaylaklık, yeni çocukluk, reklamcılık, yıllanmışlık ve patronluk gibi aşamaları var. Bu aşamaları gerçekten gözlemlediğinizde reklamcıların hayatlarında göreceğiniz ayrıntılarla o kadar güzel yansıtmış ki Başsoy Reklamcı Nedir size baştan sona zevk veriyor .

Aslında biraz pesimist bulduğum bu ürün (!) tek kelimeyle uyandıran türden. Bir reklamcının kişisel gelişimi adına daha doğrusu hayatın neresinde olduğunu anlamak adına mutlaka göz atması gerekir Reklamcı Nedir?'e.

Böyle güzel bir ürünü tanıtmadan geçmemek gerekir dedim.

Reklamcı Nedir? Web sayfası


Not: Fiyatı 10 Ytl

BİR KENT OZANI: KAAN ALTAN

Kaan Altan adı duyulunca akla gelen çok şey var elbette; ancak sizi iyi tanıyanların üstünde durduğu en önemli nokta türkçe kullanımı. Türkçe ve günümüzde kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Açıkçası Türkiye'de kendi dilimizle rock yapabiliyorsak bunda "Kan Kokusu" gibi albümlerin önemli payı var, şu an türkçe rock yapan grupları ve türkçe rock söz yazarlarını nasıl buluyorsunuz?

- Türk dilinin kullanılması ile adımın birlikte anılması benim için gurur verici. Bunu için size teşekkür ederim. Aslında ben Almanya’da büyümüş ve ilk dili Almanca olmuş biri olarak bu konuya epey geriden başladım, fakat zaman içinde elimden geldiğince kendimi yetiştirmeye çalıştım. Hala birçok eksiğim olmasına rağmen çalışıyorum. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki müzik yaşamım boyunca hiç bir zaman başka bir dil kullanmayı düşünmedim. Bugüne geldiğimizde bırakın sokakları, yazılı ve görsel basının, “toplumun ileri gelenlerinin” nasıl bir Türkçe kullandığını hepimiz görüyor ve duyuyoruz. Arapça kelimelerden başlayıp “start almaya”. Kahvelerin cafe’ye dönmesinden süperlere. Kadınların bayan’a devşirilmesinden aklıma gelmeyen birçok şeye kadar bu nadide örnekleri saymak mümkündür. Türk Rok’ında :P Türkçeyi çok iyi kullanan bir çok isim vardır. Ve düşününce sanırım şu anki müzik tarzlarında dilimizi en iyi kullanan sanatçılar Rokçulardır.

İkinci Yol ile başlayan Karapaks serüveni nasıl gidiyor? Yaz döneminin ardından stüdyo çalışmalarına mı yoğunlaşacak Karapaks yoksa daha sık konser mi verilecek? Çünkü Karapaks takipçilerinin ortak derdi konser sayısının azlığı.

- Her şeye rağmen yeni bir grup olmamız ve şarkılarımızın yapısından kaynaklanan bir havadan dolayı arzu ettiğimiz sayıda konsere çıkamadık fakat yineden kayda değer bir sayıya ulaştık. Kolay tüketilen hoplatıp zıplatan bir müzik tarzının üyesi olmamanın eksi yönleri de bu. Bizi seven insanların da müziğimizle ve bizlerle paralel özellikler taşıması sanırım namımızın ağır ama temelleri sağlam yürümesine yol açıyor. Şu an 2. albüm kayıtlarının sonuna geldik ve kışın albümü çıkartmak istiyoruz. Tabi ki beklendiği gibi bu albümde de birçok yeni belki de şaşırtıcı unsurlar olacak. Hatta belki de çok eleştiri alacağız ama bir o kadar da övgü alacağımızdan kuşkum yok.

Karapaks'ın kendine özgü bir klip dili var mı? Ortada duran rock gruplarının klipleriyle çok farklı hatta piyasanın istediğine oldukça aykırı bir duruş var kliplerde. Bu ortak bir karar mı?

Bizim için bu oldukça olağan bir durum ve gelişme çok basit oluyor. Sanat dilimizi anlayan ama işitsel değil görsel sanatlarda oldukça yetkin arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Yapılan toplantılar sonucu birkaç simge dışında onları şarkının görsel yorumunda tamamen özgür bırakıyoruz. Piyasanın isteğine zaten alet olmamış şarkılardan da farklı görsel sonuçlar beklemek olmaz. Bu nedenle 9 dakikalık bir şarkının el kamerasıyla çekilmiş bir görseli, ya da zaten oldukça ağır seyreden bir şarkının bir o kadar ağır bir “kılibi” ortaya çıkabilmektedir.

Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz? Fazıl Say'ın "Terk ediyorum"'una, Türkiye'de sanata ve siyasete neresinden bakıyorsunuz?

-Ben yaşamımı çok rahat dışarıda kurup sürdürebilecek olanaklara sahip bir insan olarak vatanıma döndüm. Daha doğrusu göreceli olarak ayrı kalsam da benliğim her zaman burada oldu ve sonuçta buradayım. Oldukça yıpratıcı ve küfür edici ortamlar yaşarken bir şeyin düzgün ve yerinde yapılmasına başka nerede sevinebilirsiniz ki. Bu topraklar ait olmayan doğu ve batı kültür ithalatına rağmen hala var olmaya çabalayan bu insanları nerede bulabilirsiniz ki. Dayanak aldığımız nokta Cumhuriyettir.

Kadıköy Sound projesinde Demirhan Baylan ve Cenk Taner'le çaldınız. Açıkçası Kadıköy Müziği bir şekilde Türkiye'de rock kültürünü değiştiren unsurlardan biri. Bunun bir parçası olmak nasıl bir şey? Kadıköy'ün gerçekten müziği şekillendirdiği doğru mu?

Babi-ali den akşam vapuruna atlayan gazeteciler, yazarlar, şairler ressamlar dingin bir deniz yolculuğu ile evleri olan Kadıköy’e varırlarmış.

Kalkedon’u kuranların aklına karşıya geçmek gelmemiş. Şaka bir yana Kadıköy bir kalma yeridir. Mahalleye gelenler evlerine gelir. Dışarı çıkarlarsa kendi barlarına giderler. Sakinlik vardır. Kimisi güven der. Yaratım hep vardır. Yaratım önemlidir. Evlere gidilir. Evlerde havasız (H2O değil) eğlenceler yapılır. Herkes elinden geldiğince kendi olur. Çarşı harikadır. Meyhaneler, birahaneler tanıdıktır.

Bunların hepsi burada yaşayan birçok insanın söyledikleridir. Sanırım bizi şekillendiren bu sokakların, bu denizin, bu insanların müziğimize bıraktığı etki de budur. Artık Anadolu’dan İstanbul’a gezmeye gelen Rokırlar bir Kadıköy turu yapıyor. Sanırım Kadıköy’ün iz bırakıcı bir etkisi var. Seçerek parçası olunuyor ve gurur verici.

Kesmeşeker'le çaldınız bir dönem. Cenk Taner son röportajında bir albümün herkesin farklı çalışmaları olduğu için oldukça zor olduğunu söylemişti. Siz nasıl bakıyorsunuz Kesmeşeker'e?

Sanırım Cenk’in artık bu işi en azından albüm olarak tek başına yürütme isteği var. Yoksa bir albümün zor olduğunu sanmıyorum. Hala M.Ş.Ş ile oluşturduğumuz kadroyla konserlerde çalıyoruz ama albüm işini gerçekten bir araya gelip henüz konuşmuş değiliz. Kesmeşeker Türkiye’nin en köklü ve en iyi gruplarından biri. Onun son birkaç senesine katkı yapmak, elemanı olmak, çok zevkli ve gurur verici bir şey.

Bir söz yazarı olarak beslendiğiniz müzisyenler ve şairler kimler?

-Gazeteler ve televizyon.

Olası bir Karapaks albümünde şu güne kadar ki müzikal yaşantınızdan farklı olarak bir şey denemek ister miydiniz? Bu ne olurdu?

- Denedim, yapıyoruz ve sonunu göreceğiz.


İnternet ve müzik birlikteliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Acaba bu ilişki müziği zedeledi mi?

-Sistemin değişim aşamasına denk gelmek biz ekmeğini bu işten çıkarmaya çabalayanlar için oldukça sarsıcı oldu. Şimdi benim gibi geçinme derdi olan birçok insan müziğe verdiği mesaiyi bölüp başka bir şeyler de yapmak zorunda. Bu da yaratım sürecini ve kaliteyi değiştiren etkenler. Ama bu bir süreçtir. Bu da bizi buldu ne yapalım 12 eylül çocuklarına dokunmaz.

Bize zaman ayırdığınız için şimdiden çok teşekkür ederim. Şarkılar için yüreğinize ve bileğinize sağlık, sorular içinse kolay gelsin.

-Teşekkür ederim. Yayın yaşamınızda başarılar dilerim. Basında kolay şeyler dilenmezmiş, yeni öğrendim bu yüzden kolay gelsin demiyorum.

Tüm çalışan arkadaşlara selamlar.

Bizden de sonsuz teşekkürler ve selamlar!


Türk E-Dergi adına

Sarphan Uzunoğlu

Karapaks web sitesi:

http://www.karapaks.com/

Karapaks Myspace sayfası:

http://www.myspace.com/karapaksband

Fotoğraflar:

Erdal Mahir Curan ve belizzy


Banu Güven: 19:00'da Saygı Duruşu Sebebimiz


Banu Güven, belki de televizyon tarihinde yüzüyle kişiliğiyle popüler kültüre bu kadar çekici gelen ilk insan. ali kırca'yı reha muhtar'ı sevmediğimiz yanlarıyla hatırlarken, hayranlık duyulabilecek bir haber ikonu kazandırdı bize ntv. ilk kez nefret ettiğimiz, taraflılığına sövdüğümüz bir spikerle değil, onayladığımız, hayran olduğumuz biriyle karşı karşıyayız.

Hakkında bir çok şey biliyoruz, yine de tekrar etmekte fayda var. öncelikle magazinel bilgi: banu güven boğazda bir yalının mirasçılarından. babası ne yazık ki bir cinayete kurban gitmiş. boğaziçi üniversitesi'nde yüksek lisans ve asistanlık yapmış. uzmanlık alanı da sorduğu sorularda kolaylıkla tahmin edebileceğiniz bir dal: siyaset bilimi.

Bu kadar taninmasinin sirri ne?

Her şeyin ötesinde banu güven tipik idealist gazeteci anlayışının dışında bir insan. bir gazeteye staj için girer oraya kapağı atıp devam ederim insanı olmayışı sürekli kendini geliştirme çabasından açıkça belli oluyor. peki amerika'ya kadar gidip orhan pamuk'la röportaj yapabilen bir basın ikonu haline nasıl dönüştü. açıkçası bana bunda ntv'nin izleyici ve çalışanlarının parmağı var gibi geliyor.

Ntv belirli bir kültür kitlesine hitap ediyor. liberal sol olarak da rahatlıkla adlandırabileceğimiz bu kesim çoğunlukla benzer beğenilere sahip(tüm genellemeler yanlıştır, bu da dahil!) tabi türkiye'den bahsettiğimiz için bu kesim kesinlikle o kadar da dominant bir nüfusa sahip değil; ancak internet medyası ile içli dışlılar ve şu kesin ki basını bugün etkileyen tüm trendler internette dolaşıyor.

Basının filleri siyasetle ilgilenirken, gençler kendi popüler kültürlerini şekillendirme şansı buluyorlar. ntv çalışanları da burada devreye giriyor. basın üyeleri ve basının içinde olmak isteyen tüm insanlar internetle iç içe, işin içine banu güven'in kalitesi ve biraz da (bkz: kendi bile inanmamak) güzelliği de girince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor ve güzelim haber spikeri pop ikon haline geliyor. açıkçası işini iyi yapan güven gibi bir insanın bu kadar ünlü olması beni çok mutlu ediyor; mamafih ortalama seyirci tercihini hala ali kırca,reha muhtar gibilerden yana kullanıyor. aç parantez tanrı uğur dündar'ı korusun, mehmet ali birand'a tek bir şey diyemiyorum.

Banu Güven'in bir diğer yönü ise müzik sevgisi. metallica,judas priest ve benzeri gruplarla röportaj yapabilmesi, "emin misin,değil misin?"'e çıkıp gitarıyla şarkı söylemesi,alternatif yaşam tarzını benimsemesi o'nu çoğu alternatif kültür gencinin idealindeki kadın kalıbının rol modeli yapıyor. sevdirdikçe sevdiriyor.

Şimdi ise tüm bunlar yetmezmiş gibi Ntv 19:00 Akşam Haberleri'ni sunmaya başladı Güven.

Şebnem Ferah: Tek Kraliçe...


televizyon açık. klipler dönüyor. bir şarkı başladı: bu aşk fazla sana!..

bir bitiş cümlesi bu muhtemelen.. kendine başlangıç, isyan. erkeksen erkekçe kadınsan kadınca davranma anını anlatan cümle. "yokluğum varlığım bir, dünüm yok yarınım sır!" diyebilecek kadar sıkıştırılmış ve muhtaç bırakılmış, kendinden ayrı düşmüş birinin cümlesi: şebnem ferah...

1990'ların ortalarında başladı her şey. oysa biz alışmıştık aşka pembe gözlüklerle bakan ya da onu hep karanlık tarafından gören şarkılara. oya bora vardı bir yanda. müslüm de vardı ibo da vardı; ama sonra onlar geldi: teoman, özlem tekin, kumdan kaleler, şebnem ferah....

tüm bu isimler şimdi kendi marka değerlerine sahipler. onları herkes bir şekilde tanıyor. kumdan kaleler'in sadece biri ayakta belki de; ama yine de ayaktalar denebilir. elbette o'na gelmekte sıra: şebnem ferah... sıradan bir isim olarak duramıyor benim hayat defterimde. şarkıları kadınlar için yazan biri gibi gözüken zaten kadin'la çıkış yapan şebnem ferah şarkılarına er kişilerin bu denli yönelmesi bence çok da sıradışı değil çünkü yıllar geçtikçe kadın'dan tüm insanlara hitap eden can kırıkları'na bir geçiş meydana geldi.

aslında müslüm'ün de oya bora'nın da ayrı tadı vardı; ama şebnem'i farklı yapan o insani yarayı abartmadan ve kanamaktan korkmadan dile getirişiydi. tüm kırgınlığını tüm üzgünlüğünü arabeskle atmak yerine doyasıya yaşayabilmekti belki de onun şarkılarında amaç. imkansızlığına bile böylesine bağlı olduğu aşkları yazıyordu ve çok doğru insanlarla çalışıyordu: deniz yılmaz, tarkan gözübüyük, demir demirkan....

belki de ayrılık sonrası, belki aşkın en kör anlarında dinledik o'nu. bazen günaydın sevgilim'le kalbim'le o insan'ı düşündük. ama şebnem dinlerken hiç lanet yağdırmadık biz. çünkü o söyleyebileceği her şeyi söylüyordu:

"içine girdiğin küçük kaygan deliği,
yeni ve büyük bir dünya mı sandın?"

bana kalırsa bir erkeğe verilebilecek en büyük ayar veriliyor şu şarkı sözüyle. birinci sınıf bir popçunun bile asla yazamayacağı türden bir cümle... zaten sözlüklerde de belirtildiği üzere bugün şebnem ferah'ın şarkı sözleri bir düzenlemeyle deneme kitabı haline getirilecek kadar edebi ve anlamlı.

peki şebnem ferah'ı farklı kılanlar bunla mı sınırlı. kızlar da rock yapabilir'i kanıtlayan dört insandan biri şebnem volvox'la. bunun da ötesinde şebnem ferah bir nevi kraliçe, rock müziğin kraliçesi olarak anılması, kendisine zamanında çok destek veren sezen aksu ile karşılaştırılabilir hale gelmesi, yazdığı sözlere yorumuyla güç vermesiyle ferah bu ünvanı fazlasıyla hak ediyor.

hakkında yazılacak diğer şeyleri başka bir yazıya bırakıyoruz ve 10 mart 2007 konser dvd'sini takıp keyfini çıkarıyoruz şimdilik

Badem'den Sonsuza Dek Onsuz Kaldıkları İçin...


Neden böyle başladım ben de bilmiyorum; ancak Badem'in müziği şurada ya da burada değil evde herkes yattıktan sonra dinlenebilecek türden sanırım. "Kalpsiz"`in sözleriyle başlamak gerek sanırım söze: Eski sevgili, merak edilmez mi? / Beş senelik aşk unutup silinmez ki!

Eski sevgili özellikle interaktif sözlük okurları ve yazarlarının sıkça takip ettiği bir başlıkken, üstüne böyle bir şarkıyla hepimizin hayatına yerleşmiş bu kavrama dair göndermeler yapmak insafsızlık olmuş sanırım. Hanginizin içinden geçmedi eski sevgiliyi aramak? Sonunda ilk albümden "Sen Ağlama" şarkısına da bir gönderme olan Kalpsiz'de ,"Kalpsiz" diye bağırırken Özlem Tekin içi titremeyeniniz yoktur ; ancak sanırım burada Badem'in lirik tarzının payı çok yüksek. Her şeyin ötesinde Badem Karac'oğlan Cover Grubu kimliğinden en iyi biçimde sıyrılmış yeni albümleri S'onsuz'da.

Tabi albümü alan müzikseverler için kartonette yazan bir yazı ilgi çekici: "S'onsuza kadar onsuz kaldıklarımız için..."

İşte sırf bu yüzden bile yalnız kaldığımızda dinleyebiliriz Badem'i. Sadece Özlem Tekin'le düet yapmamışlar. Amca'yla da (İlhan Şeşen) bir düetleri bulunuyor ki , "Geceyedir Küsmelerim" isimli bu şarkı bu ayrılık ertesi albümünün en güzel yanlarından biri sanırım. Geri vokallerdeki bayanın performansı da solistin sesini şenlendirmiş, harikalaştırmış şarkılarını. Ne diyorlar bir göz atalım: "Gel diyen ellerini, gözlerini özledim / Ne umut kaldı ne bir rüya, geceyedir küsmelerim." İşte Badem'in S'onsuz albümünü alanın başına gelen şey, var olan ya da olmayan bir sevgiliye ihtiyaç duymak eskiyi veya geleceği; ama sadece özlemek, kocaman bir yalnızlık duygusu. Elinizde bunları bırakacak bir albüm almış olacaksınız.

Tavsiye etmenin ötesinde dinlerken düşünmenizi rica ettiğim bir albüm bu. Kırdıklarınızı, kırıklıklarınızı ve demir aldığınız tüm limanları belki de son kez anma şansı.

Ata Demirer Strikes Back

Avrupa Yakası yeni sezona bir sürü dedikodunun gölgesinde başlarken dikkat çeken ve sevindiren tek unsur herkesin de tahmin edebileceği üzere Ata Demirer'di. Tolga Çevik'in Avrupa Yakası'ndaki rolünün hakkını verdiği bir gerçekti; ancak Ata Demirer dizinin başındaki o havanın gerçek mimarıydı ve aslında Sacit'e göre Volkan daha gerçek daha oturmuş bir tipti. Bunda Gülse Birsel'in Sacit'i yedek oyuncu olarak sahaya sürmesi bir faktör olabilir.

Tabi ne oldu ne bitti derken yeni sezon başladı ve ilk bölümde herkesin tahmin ettiği üzere olaylar Volkan üzerinde dönmeye başladı. Hatta Engin Günaydın (Burhan) ile güzel bir ikili oluşturduklarına bile şahit olduk. Herkesin bahsettiği ikinci reklam öncesi kuşaktaki kötü Ayvalık sahneleri kötü olsa bile Ata Demirer için izlendiyse bu Ata Demirer'in başarısıdır.

Tabi Cem ve Osman'ın Volkan'la neredeyse aynı diyalogları yaşaması ve farklı bir ilişki zemini bulunamaması Gülse Birsel'in mizah yeteneğinin devşirme anlayışının burada sökmemesinden kaynaklanıyor çünkü her devşirileni sevemiyoruz, olmuyor. Bana kalırsa ilk bölümdeki parmak arası terlik olayı gereksiz abartı idi; ancak espiriler fena değildi.

Burhan Altıntop VS. Volkan Sütçüoğlu ise iyi bir karşılaşma olacak gibi duruyor. Manitu iki tarafa da sabır versin, karşılıklı oynamak bu iki fırlama insan için zor olacaktır muhtemelen.

Bir de göze çarpan son detayı vermek isterim ki Dursun Volkan diyalogları da hemen oturmuş, Hümeyra'nın yokluğu telafi edilirse bu sezon dizi tadından yenmez; ancak Ata Demirer'in Osman'la ilişkisinde biraz revizyona gidilmeli.

27 Eylül 2008 Cumartesi

Zor...

Neyin zor neyin kolay olduğuna ben karar veremem elbet, ne yazık ki bu konuda senin kadar yetkin değilim. Özlüyorum. Kim olduğunu sen biliyorsun ben seni hatırlayamayacak kadar çok seviyorum o kadar çok unutuyorum ki seni bazen, sen olup uyanıyorum. Nasıl oluyor deme, ben sen olmayı beceriyorum ve bir başka sen olduğunu unutuyorum.

Sen gibi terk ediyorum, sen gibi seviyor sen gibi sevmiyor, sen gibi acıtıyorum. Aramızda bir fark olsun istiyorsan eğer lütfen söyle:

"Ben gibi olmama yetecek kadar sevemedin mi beni?"

25 Eylül 2008 Perşembe

Gündemden Kaçak


Keskin Bıçak'a dokunduran bir giriş yapmamın nedeni içinde bulunduğumuz durumun fena halde haşırdatıcı oluşu her şeyin ötesinde. Ama bugün gerçekten gündem yazacak havamda değilim. Size güzel şeyleri hatırlatmak adına buradayım.

http://www.snoopy.com adresinden çocukluğunuza dönebilirsiniz.  

Ayrıca kendime not: Peppermint Patty karakterine hayranlığın hayatta aranan kadın tipine 
dönüşmesi tehlikeli.

23 Eylül 2008 Salı

hayat



konuşmalarını duydum.. hayatı yaşamaktan bahsediyorlardı. hayatı mutlu olmaktan ibaret zannedenlerin sürekli kurdukları cümlelerle, bol janjanlı laflar
ard arda geçiyordu aralarında. hayatı yaşamak neydi acaba?
hayat hergün uyandığımız günlere sığdırdıklarımız mıydı? hayat şimdiki zaman kipinde saklı bir yaşanmışlıklar silsilesi miydi? neydi ya da nasıl birşeydi.
hiç dokunmadığımız bazen varlığından dahi haberdar olmadığımız monoton günlerin ardından haftasonunda pazar ekine bakarken herhangi bir gazetenin
içimizden geçen ''işte hayat bu'' cümlesinde miydi hayat? kalbimizin her atışında içimizde gümbürdeyen bir ramazan davulu muydu hayat? aşkın içine düşüp
kavrulanların bildiği bir şey miydi? hayatım diye hitap edilen sevgili miydi hayat? ucuza elde edilmiş bir kadın mıydı ya da hayat'ın kadınlarında mı saklıydı hayat?
alınıp verilmesine onun bunun sokaktaki serserinin ya da tüfekteki tek bir kurşunun karar verebileceği bir şey miydi hayat? tanrıdan gelen bir parça mıydı hayat ?
beynimizden geçen soruların tamamına yanıt verecek kadar bilgili miydi ki dünya ona bahşedildi evrende ki bilinen tek ''hayat'' ? y bu dünya neden hak etti hayatı
ve bu hayatı dünyada yaşayanlar neden ellerinden geleni yaparak bozuyorlar doğal hayatı ? çocuğunun yerine karar veren bir annede saklı olan bir can mıydı hayat
*dokuz ayda gelen bu dünyaya* ? bir süreliğine dahi de olsa tüm insanlara ortak olan, tüm insanları ortak yapan en büyük payda mıydı hayat ?
hayat her insanda belirli bir süre var olmuş olmasına rağmen öylesine farklı yaşanırki. kimisi hayatını adar ideallerine, kimisi hayatını adar diğer insanlara,
kimisi hayatını heba eder bir hiç uğruna, kimisi hayatını harçar bir hiçden bir insan elde etme yoluna, kimisi hayatını adar çocuğunun büyümesini izlemeye, adım
adım gelişen çocuğunda büyüttüğü taze hayallerine yeni yeni hayatlar ortaya çıkarıp yeşermesine. kimisi için boşuna akar gider hayat farkına bile varamaz, kimisi
için karanlık başlar hayat, kimisi için bir uzuv noksan, kimisi hayatı göremez bizim gördüğümüz gibi kimisi duyamaz herhangi bir sesi hayatın! onlar için olumsuz
yönlerle dolu olsada hayat emin olun hayatı bizden daha çok severler.. bizden daha çok kıymetini bilirler her geçen saniyenin.
hayat öylesine süprizlerle dolu olabiliyorki bazen insan yaşadığına dahi inanmıyor.. öylesine mutlu anları oluyorki insan o mutlu anların rüyalarından uyanamıyor.
herşeyiyle yaşanmaya değer olan bu hayatı yaşama konusunda insanlar hayatı yaşa gerisi yalan derken bile yaşıyorlar hayatı.. üniversite bitsin bak hayatımı
yaşayacağım derken bile yaşıyorsunuz en gerçek haliyle bu tılsımlı hayatı.. gerçekleşen ya da kırılan hayalleriyle.. hiçbirzaman gerçek olamayacak hayalleriyle
kafamızın içindeki sorularla.. aşklarımızla..sınavlarımızla.. mutlu anlarımız sevinçlerimizin gözlerimizden fışkırdığı zamanlarımızla ya da hüznün gözyaşı adının
temizlediği gözlerimizle yaşıyoruz hayatı.. hayatı yaşa dostum derken bile yaşıyoruz.. yaşamıyorum ben eziyetlerdeyim derken bile öylesine güzel bir biçimde
yaşıyoruz ki.. bazen merak edip soruyoruz...
hayattamıyız?

21 Eylül 2008 Pazar

Bernbach Klasikleri

Türk Dizileri'nde Kötü Karakter Fenomeni: Kavak Yelleri Mine!!

Kavak Yelleri 2. Sezon'a bomba gibi girdi. Efe ile Aslı'nın arasındaki aşkın artık su yüzüne çıkışı tabi ki başta biz seyircileri heyecanlandırmıştı. 

Romantizm geliyor demiştik, heyecan geliyor demiştik, sevinmiştik.

Aldatan ve hıyarlık konusunda yarışılamayan bir erkek olan Deniz Bey'in Amerika'dan dönüşü bünyelerde nefret uyandırsa da son bölümde olanlar hem iyilere (jedi tayfası) hem de kötülere (sithler) kapak olmuş gibi görünse de sith'lerin (kötüler) asıl lideri Mine'ye süper bir 10 puan kazandırdı.


HÜRRİYET KAFASINDAN GELİYOR


İŞTE O ÖPÜŞME



Asli www.dizifrm.com @ Yahoo! Video

Hazır Hürriyet Kafası ile sizi baş başa bırakmışken Kavak Yelleri'ni 9 kere değiştirdiği senaristlerinden ve kazandırdığı iyi oyunculardan dolayı kutluyordum. Kavak Yelleri bir casting mucizesidir, peki Aslı Enver insanı bu mucizenin neresindedir?

O bu mucizede en çok küfür edilen, en çok acınan insandır. O Türk insanının duygusal girdabıdır. O bir iyinin içindeki kötüdür, o bir felsefedir. Çünkü O Kavak Yelleri Mine'dir.

Neler olacak, zaman gösterecek.

20 Eylül 2008 Cumartesi




SON NOKTA.


ipin ucunu kaçırmıştım senelerden ne zamandı bilmiyorum

günler günleri izledi...yaşlandım birazcık daha...

mutluydum boşlukta, yokluğunda bir hoş oldum

sarhoş oldum çokcasında

doktorlar soyledi bir ara kritikmiş durumum


bağırdım ''adını''

ne söylediklerimi hatırlıyorum

ne yokluğunda yazdıklarımı okuyorum

mutluydum, mutlukduk, mutlu muyuz acaba

hoş mu nahoş mu oldu ayrılığımız

ayrılık yaramış sana derken annem gibi miydin?

aldığım kiloları mı kasdetmiştin?


biliyormusun ayrılığın ilk gününden bu yana

ayrılığın son gününe son saatine ve şu satırların sonundaki;

son işarete! kadar seninle dolu olacak her nefesim,

koyduğum noktayla beraber sende orda kalacaksın

bilirsin beni kesindir sözlerim


belki senede bir gün

doğum gününde senin

doğum günümüzde bizim

seni özlerim

ama koyduğum noktadan sonra

devam etmez cümlelerim,

son olarak

mutlu olmanı dilerim,

eski herneyinsem Beysim.

18 Eylül 2008 Perşembe

Abidin Dino'dan Mutluluğun Resmi



sen, mutluluğun resmini yapabilir misin abidin? 
işin kolayına kaçmadan ama 
gül yanaklı bebesini emziren 
melek yüzlü anneciğin resmini değil 
ne 
mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın 
ne de 
al çeperli elmanın 

1961 yaz ortasındaki küba'nın resmini yapabilir misin? 

çok şükür, çok şükür 
bugünleri de gördüm 
ölsem gam yemem gayrinin 
resmini yapabilir misin üstad? 

nazım hikmet

12 Eylül 2008 Cuma

2 Günlük Bir Ara...

Susmak...

Çok zor geliyor, hele gün 12 Eylül'se.

Bir partiye ait olmamak adına, 13 Eylül'de İzmir'de 12 Eylül'ü protesto etmek adına 2 günlük bir ara veriyoruz...

Esen kalın.

Atatürk Kastamonu'da Güreş Tutarken...

Yıkın Heykellerimi...

12 Eylül Nadası Bitti


Recep Tayyip Erdoğan İTÜ'ye geldi, 12 Eylül'de susturulduğu sanılan gençlik şaha kalktı.

"Geçse de yolumuz bozkırlardan
 Denizlere çıkar sokaklar.."




Yüzüne Tükürülmesi Gerekenler: Kenan Evren...


Her yıl sayesinde periyodik olarak bir sözlükten atıldığım insan aslında Kenan Evren. Teşekkür mü etmeliyim o'na? allah'ın yarattığına sövmek gibi o'nun yarattıklarına sövmek. aslında sövülmesi gereken biziz. bizi uyutmalarına nasıl da izin verdik. öss, lgs, dgs, kpss derken tsk'ya uzanıyor hepimizin yolu. kısaltılmış engel adlarını aşarak kısaltılmış bir hayatı yaşadık biz. 


bizim ömrümüzü aldılar elimizden ve görmedik. din dediler, devlet dediler, atatürk dediler, hepsinin canına okudular. atatürk'ü peşinde koştuğu kargalardan ve 6 ilkesinden, dini türbandan, sosyalizmi dinsizlikten, ülkücülüğü faşizanlıktan ibaret görüyoruz. kemalizm öcü, allah yakar, devlet sokar. sağol kenan evren, ebemizin ırzına geçmeyi bu yaşında bu performansla sürdürmenden dolayı sağol, aile büyüklerimi yok etmeyi başardığın için sağol, türkiyeyi ordu millet haline getirme çabandan ötürü sağol.  

aydemir güler'in 12 eylül'ü eleştirdiği seçim konuşması geliyor gözüme. kim bilir kaç yoldaşını hatırladı orda konuşurken. o'nu dinleyen seçmenler kimleri hatırladı kim bilir? bugün (12 eylül 2008) ece temelkuran yazdı asıl yüzünü bu adamın.  

ben öldürdüklerini hiç saymadım. çünkü biliyorum, bu ülkede ölen her genç çocuktan kenan evren sorumludur. polat alemdar'ı yaratan da o'dur, ogün samast'ı yaratan da. 

kenan evren bir devleti yıkmaktan yargılanmalıdır, bir halkı, bir inancı yok etmekten. cezası ölüm değil sonsuza kadar acı çekmek olmalıydı. ölmesin...  

ne olur erdal'ın annesi suratına kinle bakmadan, astığı çocukların arkadaşları tekmeyi basmadan ölmesin!

28 Yıl Sonra 12 Eylül Manzarası...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Abdullahkan.com ve Hayvanlık..

Sadece bir link...



İçeriğinde Atatürk'e bıyıksız olduğu için dinsiz deniyor, Ahmet Necdet Sezer'e ve CHP'lilere dolu küfür var. Dünyadaki varlıklar insanlar,hayvanlar ve Kemalistler olarak tanımlanıyor..

Üstüne gidilmeye değer, kim bilir kimlerle bağlantısı çıkar...

CHP'nin Şerefsiz Başkanı'ndan Ancak Bu Beklenir  gibi bir yazı var örneğin...

Atatürk'e, Anıtkabir'e hakaret var. 

Birileri bizi gitmek istedikleri yere götürüyorlar..

Hareket vakti geldi de geçiyor.

http://ihbarhatti.meb.gov.tr/ 

Türkiye...

Bir Küçük İskender Şiiri..


ginsberg'e...

oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü- 
nüyorum türkiye, inan doğru bir kere yanılmasam 
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık 
dolaşmayacak kadar dürüstüm, 

türkiye, tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bunadı kurt. 
playboy'a annemin çıplak resimlerini 
satarak beyaz saray'a sırnaşmayı düşlüyorum 
spermi biraz fazla kaçırdığımda, 

bes parasız paraladığım sokaklarında embesillerini 
ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını 
görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken 
televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi açmak 
ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutluluk bana verdiğin 

otuz bir çekmediğim günlerde düşler kuruyorum senin 
hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar 
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun 

sosyal demokrat idiotlarini, orospu tavukların 
uğrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaçlarını, 
ölüsevici kültürünün uyanık tezgahtarlarını 
ve tezgahın altında neler döndüğünü 
farkedecek kadar sosyalistim 

hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu 
sayılmam köle pazarı piyasasında, kıçına cop 
girdiği için şair olanlardan da değilim; eli 
kulağındadır tımarhanelerinden birinde tescilli 
manyak olmamın ve koynuna girmediğinden dorukta sıçanların, 
o yüzden ibneliğim de test edilip onaylanmadı, 

uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip 
çaktırmadan, sonnet'leriyle, balad'larıyla 
köçekleşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu 
mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilirsin ki 
havlayan it ısırmaz türkiye, bak, bizbizeyiz, 
çekinme, şu azınlıkları ne zaman kesip 
kızartacağız, cok acıktım türkiye, 

nazım'ını severim, buna kızabilirsin, ama bazı 
-ne demekse- naif şairlerin, devlet sanatçısı 
olmasına ve adının iktidar şakşakçısı 
starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin 
verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, intiharımı 
hızlandırıyorsun böylelikle, böylelikle artıyor kirim ve 
seninle kirimiz, ne gam? iyi akşamlar. persil supra. 

mustafa suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et, 
balıkları örgütlemesin, 

allah'a inanmıyorum, osmanlı'yım velhasıl, akın 
edip avrupa'ya, toplayıp getirmesem de cillop 
gibi veletleri, n'apalım, burdaki lumpen 
teen-ager'larla idare ediyorum, 

türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllanacağız; 
türkiye, kıbrıs'ın yakasını ne zaman bırakacağız 
ve ne zaman yaraşır olacağız binlerce devrim şehidimize, 

türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu kadar; 
çük kadarken okudum sabahattin ali'yi, 
kafka'yı, dostoyevski'yi, london'ı, kapital'e başlayışım 
babamla aramızda çıkan küçük bir harçlık sorununa dayanır, 

iq'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki 
bir eşşek şakası mı bu; köy enstitüleri, 
halk eğitimler, halkevleri ne ayak; behice boran, 
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline sağlık türkiye, 

hasbelkader bir önerim var: cia, eurovision'u 
kazanmamızı, aet'na girmemizi sağlayamaz mı acaba, şüphesiz, 
eh benimki de salaklık, haklısın türkiye, 

bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağızlarını 
burunlarını kırarak onlara medeniyet öğretmek istiyorum 
türkiye, 

ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslüman 
demokrat partinin, rock partinin, çeşit çeşit 
gay barların açılmasını, askerliğin kaldırılmasını 
istiyorum türkiye; bu topraklarda nobel, oscar, lsd, 
özgürlük ve sik anıtlarını görmek istiyorum: kişi başına 
düşen milli gelirden bana ait payı iade ediyorum bütün 
bu harcamalar adına sana; hapishaneler, hayvanat 
bahçeleri, kamplar, tımarhaneler boşaltılsın derhal; 
ben bütün kentlerinde barışla, erdemle, insanlık haklarımla 
keyiften gebere gebere, ıslık calarak dolaşan bir seyyah olmak 
istiyorum; mandela kötü adam, döv onu türkiye, 

'uzak asya'dan gelip akdeniz'e bir kısrak başı gibi 
uzanan bu memleket.. sizin! afiyet olsun efendiler' 
demekten bıktım, bıktık, 
anlıyor musun, orda mısın türkiye, 

ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve kızıyorsan 
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar, 
söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatını bozma 
o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında, 
böyle masum, böyle mazlum uyu türkiye...

9 Eylül 2008 Salı

Çocukluğum, Gençliğim, Bursa...

çekirge'den altıparmak'a uzanan ve kültür park'ın yanından geçen caddede herkesin bir kez olsun hayat muhasebesini yapıp atatürk gibi yürüdüğü şehrim. bazen giden sevgilinin ardından yüründü orda, bazen bir başarının sevinciyle... en çok da hüzünle yürürsünüz bursa'nın caddelerinde. Tarih sizi ele geçirir özellikle şehir merkezindeyseniz. yeşil denecek kadar yeşil midir? evet yeşildir. izmir'de okuyan biri olarak izmir'den 10 kat yeşil olduğunu rahatça söyleyebilirim memleketimin. sağın kalesi derler birileri, öyle midir? bursa farklı azınlıkları barındıran içinde 500 bin bulgaristan göçmeni barındıran bir şehir. senelerce aynı sıralarda dirsek çürüttük o insanlarla, bazıları ülkücü, bazıları sosyalist, bazıları fethullahçı oldu elbet; ama hepsinin adam oluşunu izledim, güçlü kızlar oluşunu izledim.  


Bursa'dan bir iki istisna dışında yavşak insan çıkmaz. aslında bunun çok güzel bir sebebi var, en liberalimiz bile bu şehirde bir kültürü yaşatmayı öğrenir. Kız arkadaşımın arkadaşları bursalı olduğumu öğrendiklerinde bize tutucu muamelesi yaptılar örneğin. evet izmirli arkadaşlar kadar rahat (!) değiliz. istanbullu gibi hayatın içinde de kaybolmadık. bursa insanı haftasonu yemek için değil, hayatın her anından keyif almak ve geleceği için yaşar. bahçesinde üzüm yetiştirir sonra rakı yapar ve cuma'sına gider. benim anladığım bursa budur. türkiye'deki oy oranlarına bakın. Bursa ile neredeyse eşittir. Türkiye'nin asıl portresi bursa'dadır.  

Esmer diye kürt, beyaz diye muhacır olarak damgalanmazsın çünkü. arap da gelir musevi de gelir bursa'ya. her azınlıktan insan mevcuttur. yükselen sağ akımı bilinçsiz değildir ve azımsanamayacak bir yükselen sol vardır bursa'da. anladığınız sol değil tabi ki. elitist cumhuriyetçilerden ya da eli kanlı ülkücülerden bahsetmiyorum. tasavvufu ve türk'ü bilen sağcılardan, hayata bakışı sınırlandırılmamış ve bunu sindirmiş solculardan bahsediyorum. tabi okurken diyeceğiniz tek şey şu: "hadi oradan!" belki de bursa kültürünün en iyi yerleştirildiği `bursa erkek lisesi`'nde okudum ve sınıflar arası farkın böylesine ortadan kalktığını görmek beni hep gururlandırmıştır. 

3 kuşaklık zenginin yeni göçmüş çocuğa kardeşim diyebildiği nadir yerlerdendir bursa. bunun içindir ki sevmez bazıları. varsın sevmesinler liberal kültürleri alışık olmadığından geleneklere. asıl dogma bursa'nın insanının zihninin parlaklığını, sanata yatkınlığını görmeyen beyinlerinizde aranmalıdır. türbanlısı da türbansızı da yaşar burda, nefret edin ya da etmeyin, onlar birbirlerini severler. türbanlıların arkasından otobüslerde cık cık yapan elitist ege çocuklarına benzemeyiz. güzelliği sadece izmir'de bilenlerin asla keşfedemeyeceği kadar güzel kadınları vardır bursa'nın. açıldıkları saçıldıkları için değil, bakışlarıyla tavırlarıyla güzel oldukları için güzeldirler. insanlıklarıyla, araştırmayı ve gelişmeyi sevmeleriyle güzeldirler.

Gelelim Biz'e, Bursa Erkekleri'ne... bizle alıp veremediğiniz ne bilemiyorum; ancak izmir'de otobüste düşürülen bir cüzdanı 30 izmirli almıyor da bir bursalı alıp sahibini bulup geri veriyorsa ben memleketimle gurur duyarım. bize tutucu diyenler vardır, kenarında içki içecek denizimiz yakın değildir; ama arap şükrü vardır. eğlenmeyi biliriz. karagöz'ü , hacivat'ı, osmanlı'yı,islam'ı,türk'ü tanırız. devrimciyizdir bazımız `kızıl bursa` şiirini haykırırız korkmadan, tanrı uludur demeyi bilir çoğumuz, inançlımız da vardır inançsızımız da.  

Elbette akp'ye de oy veren çıkar aramızdan chp'ye de. bilmeyiz biz de bu oyunları belki de. bir partiye mal olmanın ne demek olduğunu bilemeyiz; ama kitaplıklarımız herkesinkinden büyük, kültürümüz çoğu kültürden geniştir. trafiğimiz kötüdür tabi. başta alışamazsınız, kayboldum dersiniz. dağların arasında boğulur bazınız; ama bilemezsiniz altıparmak'ta arnavut kaldırımda yürümenin, merdivenlere çöküp bira içmenin,özel bir dost ya da sevgiliyle maksem'den yukarı yürürken içinize dolan duygunun tadını. çünkü çoğunuz bursalı değilsiniz ya da bursalı'yım demeyi yediremeyecek kadar bir şey alamamışsınızdır bu şehirden. müzeyyen senar'dır, `zeki müren`'dir, , `özlem tekin`'dir, `tarkan gözübüyük`'tür, `Cemal Nadir`'dir bursa... siz bizi tanımazsınız belki, gelip uludağ'da tatil yapmak pahalıdır; çoğumuz orayı görmemişizdir. şaşırırsınız kayak yapmadığımızı duyduğunuzda. işçiyizdir, üniversiteliyizdir. şimdi üniversite bitse de 1 yıl şurada yetişkin olarak yaşasam diyorum belki de bursa'daki son günlerimde. gözüne tebeşir tozu kaçan çocuğun o garip hüznüdür bursa... fazlası da içindedir bursalı'nın.

Ceyhun Yılmaz'dan bir şiir.

en yakın deniz kenarına atıyorum kendimi 
her dalga halime üzgün 
her dudakta bana tebessüm 
ne vardı diyorum ne vardı 
şu kaldırımlarda resmin olsaydı 
eğilip öperken ben 
varsın görenler dileniyorum sansaydı...

Fethullahçılar'ın Öcüsü : İlhan Selçuk


Fatih Ürek'le aynı çeteye mensupmuş. Demokrasiyi reddediyormuş. statükocuymuş. Atatürk fetişistiymiş. darbe şakşakçısıymış ulusalcıların şeyhi imiş. hepsine cevabı var elbette selçuk'un; ama o'nu savunmak zorunda hissediyorum bazen. hayır, savunmaya ihtiyacı olduğu için değil, o'nu eleştirenlerin mantığa ihtiyacından kaynaklanıyor bu savunma isteğim. sahi ilhan selçuk ne kötü bir abiymiş, ne çok üzmüş sizi. atatürk'ün ulusalcı yanını takip eden ve sola yatık düşünen ya da düşünmüş biri olması zaten yeterince rahatsız edici değil mi entel kafalar için? tutturmuşunuz atatürk diktatördür, şudur budur diye. atatürk liberallerin kucağında huzur bulduğu akp iktidarının yarısı kadar diktatör değildir. Çok partili demokrasiye geçiş çalışmalarını anımsayın. Hangi diktatör böyle bir şey yapar? Elbette her devrim gibi Kemalist Devrim'in de kendi sorunları vardır; ancak bu sorunları antikemalist hareketlerle çözmek, sorosçulukla abd yalakalığıyla çözmek, her fırsatta TC diyerek bir şeyleri küçültmek zorunda hissetmek ezikliğin dik alasıdır. ilhan selçuk işte bu eziklerin altında ezilmeyecek kadar büyük adamdır gözümde. ne gazetesine para ne de yazdılarının hepsine hak veririm; ama davasının adamıdır ve yolunda delikanlıca yürümektedir. bırakın azınlığın temsilcisi (ırk olarak değil ideoloji olarak) bazı yazarlar o'nu sevmesin. Bırakınız atatürk'ü de sevmesinler. Bu ülkenin 100 yaşında kalan çınarları o devrimi gözlerinde yaşla anlatıyor ve bugünü görmeseydik keşke diyorsa suçu kendinizde arayın. 1930'lardaki ve 2008'deki milli bayramlara ve oradaki gençlerin kılık kıyafetine dikkat edin. siz daha batıya götüren kayıkta olduğunuzu sanın efendiler, rotanız doğu. ilhan selçuk size illa ki iran olursunuz demedi ki, ilhan selçuk sizin malezya olduğunuzu gördü.


not: yazıyı bir sözlükte yazmıştım; ama bünyeye ilaç olsun diye kopyaladım. imlâ ve noktalamasına dikkat etmedim. vakit yok beklemeye dostlar...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Bir Reklam Dahisi: Bill Bernbach


Amerika'da büyük kasalı arabaların otobanlarda çılgın attığı yıllar. Vosvos'un Amerika'da topu atmaması için hiçbir sebep gösterilemiyor çünkü bu araba Amerikan Halkı'nın standartlarına uymuyor, uyamıyor.


Ta ki Bill Bernbach isimli bir dahi çıkıp söylenmemiş olanı söylemenin ve topluma aksi yönü mizahi ve yalın bir dille işaret etmenin gücünü keşfedene kadar. 

O'nun adını duyduğunuzda aklınıza özellikle gelmesi gereken prensip "mizahi ve yalın anlatım", unutulmazı ise "Think Small"sloganıyla başlayan "Lemon"'la (*) devam eden kampanyasıdır. 

Her ne kadar hakkındaki ayrıntılar reklamcılık ve promosyon sektörünü ilgilendiriyor gibi görünse de Berbach tüm sektörlere hitap eden bir çok öğüt vermiş bir insan. Bugün çoğu akademisyenin üstünde birleştiği "İnsanları asıl heyecanlandıran şey onlara neyi anlattığınız değil nasıl anlattığınızdır." cümlesi Berbach'ın. Her ne kadar reklamın ve sektörünün önemini öne 
çıkarıyor gibi görünse de bu cümle aslında göründüğünden çok daha fazlasını barındırıyor içinde.

Elbette Avis'in biz ikinciyiz ve birinci olmak için "hep daha fazla deniyoruz" (so we try harder!!) reklamı da bugün Hülya Avşar'ın kullandığı "Şampiyon belli ikinci kim?" mantığının çok ötesinde bir zekaya ve kitleye hitap ediyor. Üstelik zekaya ve kaliteye değer veren, reklamı prime time öldürgeci olarak görmeyen seyircinin bugünlere gelebilmesinin de nedenlerinden biriydi bu kampanya.
Elbette Coca Cola ve Marlboro'yu bile en iyi reklamlar listesinde geride bırakıp birinci olan "Think Small"'ın yeri ayrıdır.  Yaptığı işleri geçip öğütleriyle devam edelim.

"Taklit ticari intihar olabilir."

Özellikle az gelişmiş ülke reklamcılarının sık sık düştüğü tekrarcı ve taklitçi anlayışın götürülerini oldukça güzel görmüş ve fikrini yansıtmış Bernbach. Bugün her deterjan markasının aynı tip reklam yapması ve aralarından birinin sıyrılamayıp belki de pazar paylarının statik oluşu bundan kaynaklanıyor.

"Renksiz bir gerçek kimsenin dikkatini çekmez. Heyecanlı bir yalan ise mutlaka dikkat çekecektir. İyi ve dürüst insanların anlaması gereken budur. Aktarmaya çalıştıkları heyecanlı ve özgün değilse, yapılan iş ölü doğar."

Umutları olan, güzel kebap yapan; ama bunu ambalaja koymaktan aciz bünyelere gidiyor sanırım bu mesaj da. Hediye paketi en fiyakalı olan, arabası en güzel olanın en havalı olduğu bir yüzyılda yaşadığımızı unutmuyorsunuzdur umarım. Yarar değil tanıtımı yücelten tüketici kültürü reklamcılığın tam istediğidir; ancak anneyi tekrar boyayıp babaya satmak da sıradan ve masum bünyenin işi değil görüldüğü üzere. 

"Sanatçının yıktığı şey kurallardır. Akılda kalanlar asla formüllerden oluşmaz."

Reklamcılığı yüksek sanat mertebesine getiren adamdan birilerine itici gelebilecek yaratıcılık kalesine ait çok sağlam bir cümle. Belki de reklamcılık, yaratıcılık, minimalistlik ve kaliteyi aynı potada eriten adama ilişkin bu yazıyı burda sonlandırmakta fayda var. Ne diyelim, "küçük düşünün..."

__
Dipnot:
Lemon : Reklam şekilde de görülebileceği üzere bir Volkswagen ve altında bir limon var. Bu reklam yalın reklama geçiş konusunda bir mihenk taşı sayılıyor günümüzde..

Banu Güven Ntv Akşam Haberleri'nde!!!!!!!



Banu Güven insanı artık 24 yerine NTV Akşam Haberleri'ni sunacakmış. Bu transfer bir sürü söylentiye gebedir elbette; ancak bunun bir rating oyunu olmamasını temenni etmek dışında bir eşy kalmıyor şu an için elimizde.

Peki karşısında kimler var:

ATV'yi saymıyorum.
SHOW TV: Ali Kırca
Kanal D: Mehmet Ali Birand (Yedeği iyi bunun)
Star Tv: Uğur Dündar (Anchorman iyi de muhabirler fazla memur tipli)

Bu durumda NTV artık rating alemine göz kırpıyor beyler...




7 Eylül 2008 Pazar

Reklam Arası Dizi Eleştirileri No:2 Kavak Yelleri

Gönüllerin Dawson's Creek'i, çakma dizimiz Kavak Yelleri yeni sezona merhaba dedi. Türkiye'de izlenilebilirliği olan nadir dizilerden olan Kavak Yelleri senarist arkadaşlar hariç oldukça harika bir dizi. 


Dizinin temel mantığı,  [( Dawson's Creek + THE O.C. ) / 2 ]  + Klasikleşmiş Türk filmi içerikleri olarak rahatlıkla açıklanabilir. Bunu böyle matematiksel ifade etmişken aynı sınıftan hem tıp hem sinema kazanan birinin çıktığı Urla Lisesi'ni MEB'e ve seyrek bıyıklı bakancıya ihbar ediyorum. Yazıktır günahtır, dedem bile neden reklamcılık okuduğumu, eczacı olmadığımı anladı. O  senariste o kalemi verene saygı duymak gerek belki de , bilemiyorum.  

Madem yeni sezon diye başladık, yeni sezon gazıyla girişelim efendim. Bu dizide bir huy var, bir şey söylensin diye en az dört sahne oynanıyor. Böyle Flashback'ler, ihtiras, sevişme falan oluyor arada. Bazı bölümler sırf bu salak durumlarla geçiyor ve dizinin masum ruhu orospu ruhu oluyor, tuz ruhu oluyor. 

Efe'nin açılamama ve açılamamasını piçlikle örtme çabası erkek milletine kapak olsun. İşte en az o kadar piç, ibne falan oluyoruz o durumda. Sevdiğiniz insana sarılın okurlar. Korkmayın, en kötü tokat atar. Onu zaten beraberken de yersiniz, aldırmayın.

Saltuk: İstanbul Funk Kişisi..




Keşfetmemesi imkansız insanlar dizisi myspace şubesi Saltuk'tur efendim benim nazarımda. Neyzen Tevfik'in o harika dizeleri eşliğinde Saltuk dinleyelim:


Hürriyet 2033 - İşte O DİZELER!!!

"ben bu dünyanın devr-i devranını izzet-i nefsini sikeyim
yansın bu ibneler su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
ben deli miyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim
verirse verir, vermezse leyla'yı da sikeyim" *




 http://www.myspace.com/saltuk adresinde dinlenebilir bu şahıs

Rasim Ozan Kütahyalı'ya Açık Mektup!!

Öncelikle kendisini tanımama şansına erişmiş olanlar için:
Rasim Ozan Kütahyalı  "Deniz Gezmiş Hareketi'nin humaniter, enternasyonalist ve demokrat bir ruh miras bırakmadığı iddiasıyla başlayan yazı, deniz gezmiş ve arkadaşlarının kullandığı ulusalcı ve milliyetçi dilden alıntılar yapıyor ve onların da farklı bir "cunta" beklentisinde olduğunu, 27 mayıs darbesini kutsadıklarını, şiddete bulaşan bir sol hareket yarattıklarını hatırlatıyor. bir hukuk cinayetine kurban gittiklerini ama kullandığı dilin ideolojik zemininin bizzat şiddete müsait olduğunu belirtiyordu. bugünün, "demokrat" solcularının bu "dil" ile hesaplaşamadıklarını iddia ediyordu. ve deniz gezmiş'in kullandığı dilin bugünün "yabancı düşmanı" ulusalcı "solcu"larını beslediğini savunuyordu."
- - - - 
İşte Mektup Kardeşim!!

Başkalarına bok atarak yükselme ekolünün son temsilcisi olarak, üretmenin tadına varamamış tatmin olmamış bir ego olarak, kaç siteye yazmış olursanız olun bir hiç olarak kalacaksınız.

Bu yüzden ekol olmuş, başarmış, emek vermiş, hatırası yaşayan insanları karalamaya çalışan, kirletmeye çalışan o böceklerden biri olarak kalacaksınız.

Maaşınızı ödeyenlere küfredeceğiniz günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Fatih Altaylı ile aranızda bir fark kalmayacağı günleri bekliyorum.

Bazı insanların yüzüne tükürülür, bazı insanlara bu bile yapılmaz.

Ne yazık ki son iki kategori arasında seçim yapacak gibi yazıyorsunuz. Sayın Belge'nin yazdıklarından feyz alın. Gazete köşelerini istila eden ve aslında boşluk dolduran yazılarınız üslup ve içerik bakımından yetersiz.

Deniz Gezmiş'i Cumhuriyet Gazetesi'ni suçlamak gerçekten çok kolay. Elbette hatalar göz önünde tutularak yazılmalı; ancak öyle bir yazıyorsunuz ki yazınızın tümü hata.

TSK'ya çatmak Taraf'ın trendlerinden biri, bunu biliyoruz zaten. En iyi şekilde uyguladığınızı görüyorum. Yolunuz açıktır; ancak bilin ki gazeteciliğin etiğinde bu yok. Hangi bölümden mezunsunuz bilmiyorum; ancak köşe yazarlığı bu değildir. Yıldıray Oğur denen Genç Siğil (evet siğil) ve siz orada ne arıyorsunuz acaba? Merak içerisindeyim.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Darth Tayyipious: Revenge Of Şeriat

Türk E-Dergi: Sayı 40




Yıkılmayan Adam'dan Kızıl Ayar

5 Eylül 2008 Cuma

Myspace Keşifleri!! Klip 98 Tandanslı listem (Show TV Nostaljisi)




Artık bir arada olmadığını duyduğumuz Bartu Küçükçağlayan'ın vokalini yaptığı güzide grubumuz



Chris Cornell


The Cure da Placebo da gelip geçmişti o sahneden O'ndan önce; ama hepsinin ayrı havaları vardı gözümde. Bu adam ise bambaşkaydı, Audioslave'in çok ötesinde, Soundgarden'ın çok ötesinde bir birey olarak, sahnede yalnızlığın en çok yakıştığı adamlardan biri belki de...


RNC 2007  tecrübemi anlatmak için oldukça geç (1 yıl iki gün kadar); ancak aslında Cornell'in adı altında sahnede yalnız verilen performansta en etkileyici olanın ne olduğunu irdelemek istiyorum. Düz bir kot, beyaz bir t-shirt, farklı bir yüz tipi ve harika bir kültürün eşisz sesi ile birleşince sahnede bir star vardı.

Işıklar karardı, sahnenin orta yerinde kaldı spoonman'i söyleyen adam.  Bize doğru baktı ve eşi için yazdığı şarkıyı söylemeye başladı. Sanırım şifresini çözdüm dedim o sırada kendi kendine, o bizim gibi birilerine ait olmaya çalışmıyor, kendi hayatına ait olmanın şifresini çözen biri olmanın keyfini çıkarıyordu. Hiç korkmadan, hiç düşünmeden ne olur diye, you know my name diye çıktığı sahnede belki de hayatının en güzel şarkısını çalıyordu.

Tüm pisliklerden arınıp sahnede kendini bulan bir hali vardı, sigara ve benzerlerinin sesinde bıraktığı o yorgunluk bile güzeldi. İçten içe Müslüm de Rock'tır, protesttir dediğim anlara götürdü beni. 

Garip bir şekilde kıskanmayacağım tek insan oldu o an Cornell. Her şeyin üstünde tutabileceğiniz tek tük anlardan biriydi yaşattıkları. Belki de kimsenin arkasından küfür etmediği sayılı solistlerden biri olması, yazdıklarıyla, söyledikleriyle hayran bırakması tesadüf değildir. 

Dio'nun takip ettiğim tek vokal dediği adamın peşini bırakmamakta fayda var...

Ramazan Davulcusu..


Sol kendi kendini yiyedursun bir Ramazan daha geldi efendim. Ramazan Ayı'nın Modern toplum için anlamı:

1-İşe dönüş saatinde daha yoğun trafik.
2-İçkili lokaller ve restoranların gönüllü (!) olarak kapanması.
3-Yepisyeni İ.Melih Gökçek işi no alcohol yes namaz triplerinteki timler.
4-Sokaklarda daha çok dilenci.
5-Daha çok bağış alan camiler.
6-Daha gözde hale gelen Muhafaza-Kâr politikacılar.
7-Ve o: DAVULCU!!!

Davulcu insanından nedense her Ramazan Türkiye'nin istihdam probleminin çözülmesinin kanıtı gibi bahsediliyor. Bunun da bir iş alanı 
olduğundan ve bir gelenek olduğundan bahsedenlerin sayısı hiç de az değil gelenekler arasında 
boğulmuş hiç de topluma benzemeyen toplumumuzda. Evet ben de o harika tespiti yapacağım. Şekil 2'de gördüğünüz balık görünümlü çalar saat sorunlarımızın çözümü dünyevi yaşamın koruyucusudur. Bütçeyi ve bünyeyi durup dururken davul tokmağıyla kapı çalarak sarsmaz. Yegane masrafı 2 yılda bir değiştirilen pilidir. Üstelik tokmağı suratınıza sallayıp tutmuyorsan zekat ver kâfir muamelesinde bulunup sizi cinnete sürüklemez.Sadece Ramazan'da değil 12 ay işlevlidir. Bir gün içinde defalarca kullanabilir sıkılınca bakıp gülebilirsiniz. Oysa davulcu farklıdır. Cinsel bir obje bile değildir, sütçü öyledir. Yazıktır günahtır, yeni istihdam alanları açalım ve davulculara yol verelim, korsan davulcuya hayır..


Devrimin Çınarları Devrilirken...

Bir 32. Gün Belgeseli..




Haklarında çok şey yazılan cesur adamların ölüme gururla yürüyüşlerinin öyküsüdür.

Reklam Arası Dizi Eleştirileri No: 1 - Aşk-ı Memnu

Yeni sezon hepimize hayırlı olsun ağalar. Bu sezon da karşımızda 100'e yakın dizi göreceğimizi tahmin ediyorum; ama korkmayın, her zaman haklı çıkan bir insan değilim, çoğunlukla çıkarım. 
İlk dizimiz 4 Eylül 2008 Akşamı Kanal  D'de yayınlanarak reklam arası dizi kuşağına hoş bulduk birader zaten bu meydan bize tanıdık diyen bu kez içinde ne yazık ki Müjde Ar barındırmayan Aşk-ı Memnu. Sarmadı diyemem, sardı. Özellikle süreyi kısa tutmaları, başroldeki kızın performansının Hatırla Sevgili'ye göre yaklaşık ON KAT artmış olması gönüllerde diziye yer açtı. 

Aşk-ı Memnu'da her şeyin ötesinde Selçuk Yöntem faktörü var. O ses bizi bitirendir ey dostlarım. Bugün kadınların entel, güzel şiir okuyan sevgili arayışının sebebi O ve O'nun gibilerdir. Doğal olarak abimizin Elf Ormanı haricinde neler yaptığının bilincinde değilim ; ancak dizideki performansı ve kendisinden küçük bir kıza tutkunluğu Şehrazat'ın ne kadara vereceği probleminden daha ilgi çekici olacaktır muhtemelen. Yeni bir trendi tutturması açıkçası beni korkutuyor Selçuk Yöntem'in. Dizinin diğer isimlerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğ. Ben bu abimize cinsiyetimden ötürü biraz kıl kaparım. Behlül denen yavşak karakter bu adamın üstüne fena halde oturmuş kanımca ya da o zaten oturmuşmuş da Kıvanç'ı diziye iliştirmişler. Her ne herzeyse. Dizide Selçuk Yöntem'in kızını oynayan ex Genco insanı ise diziye bence ayrıca güzellik katmış. Kendisini babasına hayran kız triplerinde izlemek hoşuma gitmedi değil. Allah herkese babasını seven kız nasip etsin. Çünkü babalar arada sevilmeyesi oluyor, en azından bu münferit bir tespittir.



 
Elegant de BlogMundi