Fenerbahçe'nin bu seneki aman yenilmeyeyim karşı takıma oynatmayayım hastalığı Aragones'le mi geldi bilinmez ama daha kendi sahasındaki ilk Şampiyonlar Ligi Maçı'nda etkilerini gösterdi.
Emin olunabilir ki bu kadar defansif oynayan ve kapanan bir takım karşısında gol atmak zor; ancak kaçan 3 net pozisyon hem moralleri bozdu hem de takımın gole ve başarıya olan inancını azalttı sanırım.
80+ : BİR FENERBAHÇE HASTALIĞI
Şu kesin ki Fenerbahçe hasımları (rakiplik kavramını Üç Büyükler'in algılayamaması) Galatasaray ve Beşiktaş gibi son dakikalarda gol bulmayı beceremiyor; aksine oyun disiplininden kopuyor. Bugün gol yememiş olsa da 66 80 arasındaki performansla 82. dakikadan sonraki performans arasında dağlar kadar fark var.
EN BÜYÜK SORUN ATAĞA KALKAMAMAK
Şu kesin ki Aurelio gibi rakip alana girip pozisyon üretebilecek akıllı paslar verebilecek, derin pas yapıp kader değiştirecek bir oyuncunun eksikliği hissediliyor.
Varlığı da yokluğu da yetmeyen Josico gibi adamların eklenmesiyle performans değişir mi bilinmez. Semih ve Deivid'siz Fener isterse efsanevi forvetleri olsun, bir işe yaramıyor, ağır oyunuyla bir yere varamıyor.
30 Eylül 2008 Salı
Fenerbahçe 0 : 0 Dinamo Kiev : Bye bye happiness
29 Eylül 2008 Pazartesi
Sensible World of Soccer (SWOS): Biz Seni Unutmadık
Hagi'nin en efsanevi golünü bir oyunda attığını biliyor muydunuz. Nerden bileceksiniz o sırada bilgisayar başında muhtemelen iki ya da üç kişiydik. SWOS'tan bahsediyorum. Sensible World of Soccer. Bilenler bilmeyenlere anlatsın bir durumu var bu oyunun. CM yoktu FM yoktu, o vardı eskiden. Belki de o bizim futbol sevgimizi geliştirdi, basitti ama zevkliydi. Bugün PES bir ego mücadelesidir, sensible ise bir zevk.
Unutamadık unutamadık ne olur anla bizi SWOS!
indirmek mi istiyorsunuz?
tıklayın
Sunset Riders: Biz Seni Unutamadık
Efsaneler efsanesi kovboy ruhumuzu canlandıran ve hepimiz birer sunset rider'ız ulan edasıyla dolaşmamıza, annelerimizin bakkal paralarından aşırıp jeton almamıza neden olan oyun exe formatında kuruluyor ve çat diye açılıyor efendim.
http://rapidshare.com/files/149383782/sunset_riders.exe.html
adresinden indirin çocukluğunuza dönün.
Ekşi Sözlük: Bu Siteye Erişim Mahkeme Kararıyla Engellenmiştir
Bayram için yeni bir neşelenme hali başladı efendim. Bir güzide internet oluşumu daha bıyıkaltı edildi. O nasıl oluyor derseniz; bir gün Akp'li bir bürokratın işgüzar ve o kadar da gerizekalı oğlu babasının rüşvet aldığını okumuş ya da Tayyip Amcası'nın ne kadar harika bir ülke batıran gemicik tüccarı olduğunu görmüş ve bunu yumurtlamıştır. Ve olaylar gelişir...
Aslında olay sansüre hayır diyen sözlüğü kapatmaktan ibaret değil. 7458489 yazıyı, 1417589 başlığı , 185744 kullanıcıyı engelliyorsunuz ve gelişmekte ve üretmekte olan en mühim muhalefet kaynaklarından birini kapatıyorsunuz. Bravo. Açıkçası hiç yadırgamadım.
Akicraatlar.com'a yazarlar artık: "Büyük şirketlerin ya da kendimizin işine geldiğinden kapadık, oh olsun, fuhuş yuvası!" diye.
ARKA KAPIDAN NASIL GİRİLİR?
windows\system32\drivers\etc\hosts dizini takip edilip dosya notepad veya word ile açılır.
84.44.114.44 www.eksisozluk.com
84.44.114.44 sozluk.sourtimes.org
satırları eklenip belge kaydedilir. Artık cayır cayır sourtimes vakti başladı sizin için.
EKŞİ SÖZLÜK SANSÜR TARİHİ
Sözlük daha önce Adnan Oktar'ın (Harun Yahya) hakkında yazılanlardan dolayı tedbir kararıyla kapanmıştı sıra sanırım buna geldi. Peki Türkiye'de sansür Türkiye'de İnternetten daha hızlıyken bu durum komik midir? Komik hatta trajikomiktir.
Aslına bakarsanız Sözlük bence AKP'nin istediği tür yazarları da barındırıyordu. Fakat bunun siyasi değil Çukurova AŞ isteğiyle bir kapatma olduğu ortaya çıkıyor.
Savcı da elinden geldiğince kapattırıyor; ancak bizim hukuk sistemimiz internet ya da internet kullanıcıları kadar pratik olmadığından kendimizden geçiyor anlayamıyoruz.
28 Eylül 2008 Pazar
Reklamcı Nedir?
"Reklamcı Nedir?" aslında küresel alanda reklam piyasasına giriş ve orada yükselişi tiye alan ve bunu yaparken de bambaşka bir format deneyen bir çalışma. Kitap diyemeyeceğimiz fasikül poster karışımı bir biçem bu. O nedenle sürprizi kaçmasın diyerek almanızı kolaylaştıralım.
Reklamcı olma yolunda 5 (beş) seviye atlamanız gerektiğini söylüyor İlyas Başsoy ve Emrah Ablak da bunları bir güzel karikatürize ediyor. Emrah Ablak ve çizimlerinin renk kattığı Reklamcı Nedir'in aşamalarından teker teker bahsetmek rengini kaçırır ; ama tahmin edebileceğiniz üzere, çaylaklık, yeni çocukluk, reklamcılık, yıllanmışlık ve patronluk gibi aşamaları var. Bu aşamaları gerçekten gözlemlediğinizde reklamcıların hayatlarında göreceğiniz ayrıntılarla o kadar güzel yansıtmış ki Başsoy Reklamcı Nedir size baştan sona zevk veriyor .
Aslında biraz pesimist bulduğum bu ürün (!) tek kelimeyle uyandıran türden. Bir reklamcının kişisel gelişimi adına daha doğrusu hayatın neresinde olduğunu anlamak adına mutlaka göz atması gerekir Reklamcı Nedir?'e.
Böyle güzel bir ürünü tanıtmadan geçmemek gerekir dedim.
Reklamcı Nedir? Web sayfası
Not: Fiyatı 10 Ytl
BİR KENT OZANI: KAAN ALTAN
Kaan Altan adı duyulunca akla gelen çok şey var elbette; ancak sizi iyi tanıyanların üstünde durduğu en önemli nokta türkçe kullanımı. Türkçe ve günümüzde kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Açıkçası Türkiye'de kendi dilimizle rock yapabiliyorsak bunda "Kan Kokusu" gibi albümlerin önemli payı var, şu an türkçe rock yapan grupları ve türkçe rock söz yazarlarını nasıl buluyorsunuz?
- Türk dilinin kullanılması ile adımın birlikte anılması benim için gurur verici. Bunu için size teşekkür ederim. Aslında ben Almanya’da büyümüş ve ilk dili Almanca olmuş biri olarak bu konuya epey geriden başladım, fakat zaman içinde elimden geldiğince kendimi yetiştirmeye çalıştım. Hala birçok eksiğim olmasına rağmen çalışıyorum. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki müzik yaşamım boyunca hiç bir zaman başka bir dil kullanmayı düşünmedim. Bugüne geldiğimizde bırakın sokakları, yazılı ve görsel basının, “toplumun ileri gelenlerinin” nasıl bir Türkçe kullandığını hepimiz görüyor ve duyuyoruz. Arapça kelimelerden başlayıp “start almaya”. Kahvelerin cafe’ye dönmesinden süperlere. Kadınların bayan’a devşirilmesinden aklıma gelmeyen birçok şeye kadar bu nadide örnekleri saymak mümkündür. Türk Rok’ında :P Türkçeyi çok iyi kullanan bir çok isim vardır. Ve düşününce sanırım şu anki müzik tarzlarında dilimizi en iyi kullanan sanatçılar Rokçulardır.
İkinci Yol ile başlayan Karapaks serüveni nasıl gidiyor? Yaz döneminin ardından stüdyo çalışmalarına mı yoğunlaşacak Karapaks yoksa daha sık konser mi verilecek? Çünkü Karapaks takipçilerinin ortak derdi konser sayısının azlığı.
- Her şeye rağmen yeni bir grup olmamız ve şarkılarımızın yapısından kaynaklanan bir havadan dolayı arzu ettiğimiz sayıda konsere çıkamadık fakat yineden kayda değer bir sayıya ulaştık. Kolay tüketilen hoplatıp zıplatan bir müzik tarzının üyesi olmamanın eksi yönleri de bu. Bizi seven insanların da müziğimizle ve bizlerle paralel özellikler taşıması sanırım namımızın ağır ama temelleri sağlam yürümesine yol açıyor. Şu an 2. albüm kayıtlarının sonuna geldik ve kışın albümü çıkartmak istiyoruz. Tabi ki beklendiği gibi bu albümde de birçok yeni belki de şaşırtıcı unsurlar olacak. Hatta belki de çok eleştiri alacağız ama bir o kadar da övgü alacağımızdan kuşkum yok.
Karapaks'ın kendine özgü bir klip dili var mı? Ortada duran rock gruplarının klipleriyle çok farklı hatta piyasanın istediğine oldukça aykırı bir duruş var kliplerde. Bu ortak bir karar mı?
Bizim için bu oldukça olağan bir durum ve gelişme çok basit oluyor. Sanat dilimizi anlayan ama işitsel değil görsel sanatlarda oldukça yetkin arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Yapılan toplantılar sonucu birkaç simge dışında onları şarkının görsel yorumunda tamamen özgür bırakıyoruz. Piyasanın isteğine zaten alet olmamış şarkılardan da farklı görsel sonuçlar beklemek olmaz. Bu nedenle 9 dakikalık bir şarkının el kamerasıyla çekilmiş bir görseli, ya da zaten oldukça ağır seyreden bir şarkının bir o kadar ağır bir “kılibi” ortaya çıkabilmektedir.
Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz? Fazıl Say'ın "Terk ediyorum"'una, Türkiye'de sanata ve siyasete neresinden bakıyorsunuz?
-Ben yaşamımı çok rahat dışarıda kurup sürdürebilecek olanaklara sahip bir insan olarak vatanıma döndüm. Daha doğrusu göreceli olarak ayrı kalsam da benliğim her zaman burada oldu ve sonuçta buradayım. Oldukça yıpratıcı ve küfür edici ortamlar yaşarken bir şeyin düzgün ve yerinde yapılmasına başka nerede sevinebilirsiniz ki. Bu topraklar ait olmayan doğu ve batı kültür ithalatına rağmen hala var olmaya çabalayan bu insanları nerede bulabilirsiniz ki. Dayanak aldığımız nokta Cumhuriyettir.
Kadıköy Sound projesinde Demirhan Baylan ve Cenk Taner'le çaldınız. Açıkçası Kadıköy Müziği bir şekilde Türkiye'de rock kültürünü değiştiren unsurlardan biri. Bunun bir parçası olmak nasıl bir şey? Kadıköy'ün gerçekten müziği şekillendirdiği doğru mu?
Babi-ali den akşam vapuruna atlayan gazeteciler, yazarlar, şairler ressamlar dingin bir deniz yolculuğu ile evleri olan Kadıköy’e varırlarmış.
Kalkedon’u kuranların aklına karşıya geçmek gelmemiş. Şaka bir yana Kadıköy bir kalma yeridir. Mahalleye gelenler evlerine gelir. Dışarı çıkarlarsa kendi barlarına giderler. Sakinlik vardır. Kimisi güven der. Yaratım hep vardır. Yaratım önemlidir. Evlere gidilir. Evlerde havasız (H2O değil) eğlenceler yapılır. Herkes elinden geldiğince kendi olur. Çarşı harikadır. Meyhaneler, birahaneler tanıdıktır.
Bunların hepsi burada yaşayan birçok insanın söyledikleridir. Sanırım bizi şekillendiren bu sokakların, bu denizin, bu insanların müziğimize bıraktığı etki de budur. Artık Anadolu’dan İstanbul’a gezmeye gelen Rokırlar bir Kadıköy turu yapıyor. Sanırım Kadıköy’ün iz bırakıcı bir etkisi var. Seçerek parçası olunuyor ve gurur verici.
Kesmeşeker'le çaldınız bir dönem. Cenk Taner son röportajında bir albümün herkesin farklı çalışmaları olduğu için oldukça zor olduğunu söylemişti. Siz nasıl bakıyorsunuz Kesmeşeker'e?
Sanırım Cenk’in artık bu işi en azından albüm olarak tek başına yürütme isteği var. Yoksa bir albümün zor olduğunu sanmıyorum. Hala M.Ş.Ş ile oluşturduğumuz kadroyla konserlerde çalıyoruz ama albüm işini gerçekten bir araya gelip henüz konuşmuş değiliz. Kesmeşeker Türkiye’nin en köklü ve en iyi gruplarından biri. Onun son birkaç senesine katkı yapmak, elemanı olmak, çok zevkli ve gurur verici bir şey.
Bir söz yazarı olarak beslendiğiniz müzisyenler ve şairler kimler?
-Gazeteler ve televizyon.
Olası bir Karapaks albümünde şu güne kadar ki müzikal yaşantınızdan farklı olarak bir şey denemek ister miydiniz? Bu ne olurdu?
- Denedim, yapıyoruz ve sonunu göreceğiz.
İnternet ve müzik birlikteliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Acaba bu ilişki müziği zedeledi mi?
-Sistemin değişim aşamasına denk gelmek biz ekmeğini bu işten çıkarmaya çabalayanlar için oldukça sarsıcı oldu. Şimdi benim gibi geçinme derdi olan birçok insan müziğe verdiği mesaiyi bölüp başka bir şeyler de yapmak zorunda. Bu da yaratım sürecini ve kaliteyi değiştiren etkenler. Ama bu bir süreçtir. Bu da bizi buldu ne yapalım 12 eylül çocuklarına dokunmaz.
Bize zaman ayırdığınız için şimdiden çok teşekkür ederim. Şarkılar için yüreğinize ve bileğinize sağlık, sorular içinse kolay gelsin.
-Teşekkür ederim. Yayın yaşamınızda başarılar dilerim. Basında kolay şeyler dilenmezmiş, yeni öğrendim bu yüzden kolay gelsin demiyorum.
Tüm çalışan arkadaşlara selamlar.
Bizden de sonsuz teşekkürler ve selamlar!
Türk E-Dergi adına
Sarphan Uzunoğlu
Karapaks Myspace sayfası:
http://www.myspace.com/karapaksband
Fotoğraflar:
Banu Güven: 19:00'da Saygı Duruşu Sebebimiz
Banu Güven, belki de televizyon tarihinde yüzüyle kişiliğiyle popüler kültüre bu kadar çekici gelen ilk insan. ali kırca'yı reha muhtar'ı sevmediğimiz yanlarıyla hatırlarken, hayranlık duyulabilecek bir haber ikonu kazandırdı bize ntv. ilk kez nefret ettiğimiz, taraflılığına sövdüğümüz bir spikerle değil, onayladığımız, hayran olduğumuz biriyle karşı karşıyayız.
Hakkında bir çok şey biliyoruz, yine de tekrar etmekte fayda var. öncelikle magazinel bilgi: banu güven boğazda bir yalının mirasçılarından. babası ne yazık ki bir cinayete kurban gitmiş. boğaziçi üniversitesi'nde yüksek lisans ve asistanlık yapmış. uzmanlık alanı da sorduğu sorularda kolaylıkla tahmin edebileceğiniz bir dal: siyaset bilimi.
Bu kadar taninmasinin sirri ne?
Her şeyin ötesinde banu güven tipik idealist gazeteci anlayışının dışında bir insan. bir gazeteye staj için girer oraya kapağı atıp devam ederim insanı olmayışı sürekli kendini geliştirme çabasından açıkça belli oluyor. peki amerika'ya kadar gidip orhan pamuk'la röportaj yapabilen bir basın ikonu haline nasıl dönüştü. açıkçası bana bunda ntv'nin izleyici ve çalışanlarının parmağı var gibi geliyor.
Ntv belirli bir kültür kitlesine hitap ediyor. liberal sol olarak da rahatlıkla adlandırabileceğimiz bu kesim çoğunlukla benzer beğenilere sahip(tüm genellemeler yanlıştır, bu da dahil!) tabi türkiye'den bahsettiğimiz için bu kesim kesinlikle o kadar da dominant bir nüfusa sahip değil; ancak internet medyası ile içli dışlılar ve şu kesin ki basını bugün etkileyen tüm trendler internette dolaşıyor.
Basının filleri siyasetle ilgilenirken, gençler kendi popüler kültürlerini şekillendirme şansı buluyorlar. ntv çalışanları da burada devreye giriyor. basın üyeleri ve basının içinde olmak isteyen tüm insanlar internetle iç içe, işin içine banu güven'in kalitesi ve biraz da (bkz: kendi bile inanmamak) güzelliği de girince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor ve güzelim haber spikeri pop ikon haline geliyor. açıkçası işini iyi yapan güven gibi bir insanın bu kadar ünlü olması beni çok mutlu ediyor; mamafih ortalama seyirci tercihini hala ali kırca,reha muhtar gibilerden yana kullanıyor. aç parantez tanrı uğur dündar'ı korusun, mehmet ali birand'a tek bir şey diyemiyorum.
Banu Güven'in bir diğer yönü ise müzik sevgisi. metallica,judas priest ve benzeri gruplarla röportaj yapabilmesi, "emin misin,değil misin?"'e çıkıp gitarıyla şarkı söylemesi,alternatif yaşam tarzını benimsemesi o'nu çoğu alternatif kültür gencinin idealindeki kadın kalıbının rol modeli yapıyor. sevdirdikçe sevdiriyor.
Şimdi ise tüm bunlar yetmezmiş gibi Ntv 19:00 Akşam Haberleri'ni sunmaya başladı Güven.
Şebnem Ferah: Tek Kraliçe...
televizyon açık. klipler dönüyor. bir şarkı başladı: bu aşk fazla sana!..
bir bitiş cümlesi bu muhtemelen.. kendine başlangıç, isyan. erkeksen erkekçe kadınsan kadınca davranma anını anlatan cümle. "yokluğum varlığım bir, dünüm yok yarınım sır!" diyebilecek kadar sıkıştırılmış ve muhtaç bırakılmış, kendinden ayrı düşmüş birinin cümlesi: şebnem ferah...
1990'ların ortalarında başladı her şey. oysa biz alışmıştık aşka pembe gözlüklerle bakan ya da onu hep karanlık tarafından gören şarkılara. oya bora vardı bir yanda. müslüm de vardı ibo da vardı; ama sonra onlar geldi: teoman, özlem tekin, kumdan kaleler, şebnem ferah....
tüm bu isimler şimdi kendi marka değerlerine sahipler. onları herkes bir şekilde tanıyor. kumdan kaleler'in sadece biri ayakta belki de; ama yine de ayaktalar denebilir. elbette o'na gelmekte sıra: şebnem ferah... sıradan bir isim olarak duramıyor benim hayat defterimde. şarkıları kadınlar için yazan biri gibi gözüken zaten kadin'la çıkış yapan şebnem ferah şarkılarına er kişilerin bu denli yönelmesi bence çok da sıradışı değil çünkü yıllar geçtikçe kadın'dan tüm insanlara hitap eden can kırıkları'na bir geçiş meydana geldi.
aslında müslüm'ün de oya bora'nın da ayrı tadı vardı; ama şebnem'i farklı yapan o insani yarayı abartmadan ve kanamaktan korkmadan dile getirişiydi. tüm kırgınlığını tüm üzgünlüğünü arabeskle atmak yerine doyasıya yaşayabilmekti belki de onun şarkılarında amaç. imkansızlığına bile böylesine bağlı olduğu aşkları yazıyordu ve çok doğru insanlarla çalışıyordu: deniz yılmaz, tarkan gözübüyük, demir demirkan....
belki de ayrılık sonrası, belki aşkın en kör anlarında dinledik o'nu. bazen günaydın sevgilim'le kalbim'le o insan'ı düşündük. ama şebnem dinlerken hiç lanet yağdırmadık biz. çünkü o söyleyebileceği her şeyi söylüyordu:
"içine girdiğin küçük kaygan deliği,
yeni ve büyük bir dünya mı sandın?"
bana kalırsa bir erkeğe verilebilecek en büyük ayar veriliyor şu şarkı sözüyle. birinci sınıf bir popçunun bile asla yazamayacağı türden bir cümle... zaten sözlüklerde de belirtildiği üzere bugün şebnem ferah'ın şarkı sözleri bir düzenlemeyle deneme kitabı haline getirilecek kadar edebi ve anlamlı.
peki şebnem ferah'ı farklı kılanlar bunla mı sınırlı. kızlar da rock yapabilir'i kanıtlayan dört insandan biri şebnem volvox'la. bunun da ötesinde şebnem ferah bir nevi kraliçe, rock müziğin kraliçesi olarak anılması, kendisine zamanında çok destek veren sezen aksu ile karşılaştırılabilir hale gelmesi, yazdığı sözlere yorumuyla güç vermesiyle ferah bu ünvanı fazlasıyla hak ediyor.
hakkında yazılacak diğer şeyleri başka bir yazıya bırakıyoruz ve 10 mart 2007 konser dvd'sini takıp keyfini çıkarıyoruz şimdilik
Badem'den Sonsuza Dek Onsuz Kaldıkları İçin...
Neden böyle başladım ben de bilmiyorum; ancak Badem'in müziği şurada ya da burada değil evde herkes yattıktan sonra dinlenebilecek türden sanırım. "Kalpsiz"`in sözleriyle başlamak gerek sanırım söze: Eski sevgili, merak edilmez mi? / Beş senelik aşk unutup silinmez ki!
Eski sevgili özellikle interaktif sözlük okurları ve yazarlarının sıkça takip ettiği bir başlıkken, üstüne böyle bir şarkıyla hepimizin hayatına yerleşmiş bu kavrama dair göndermeler yapmak insafsızlık olmuş sanırım. Hanginizin içinden geçmedi eski sevgiliyi aramak? Sonunda ilk albümden "Sen Ağlama" şarkısına da bir gönderme olan Kalpsiz'de ,"Kalpsiz" diye bağırırken Özlem Tekin içi titremeyeniniz yoktur ; ancak sanırım burada Badem'in lirik tarzının payı çok yüksek. Her şeyin ötesinde Badem Karac'oğlan Cover Grubu kimliğinden en iyi biçimde sıyrılmış yeni albümleri S'onsuz'da.
Tabi albümü alan müzikseverler için kartonette yazan bir yazı ilgi çekici: "S'onsuza kadar onsuz kaldıklarımız için..."
İşte sırf bu yüzden bile yalnız kaldığımızda dinleyebiliriz Badem'i. Sadece Özlem Tekin'le düet yapmamışlar. Amca'yla da (İlhan Şeşen) bir düetleri bulunuyor ki , "Geceyedir Küsmelerim" isimli bu şarkı bu ayrılık ertesi albümünün en güzel yanlarından biri sanırım. Geri vokallerdeki bayanın performansı da solistin sesini şenlendirmiş, harikalaştırmış şarkılarını. Ne diyorlar bir göz atalım: "Gel diyen ellerini, gözlerini özledim / Ne umut kaldı ne bir rüya, geceyedir küsmelerim." İşte Badem'in S'onsuz albümünü alanın başına gelen şey, var olan ya da olmayan bir sevgiliye ihtiyaç duymak eskiyi veya geleceği; ama sadece özlemek, kocaman bir yalnızlık duygusu. Elinizde bunları bırakacak bir albüm almış olacaksınız.
Tavsiye etmenin ötesinde dinlerken düşünmenizi rica ettiğim bir albüm bu. Kırdıklarınızı, kırıklıklarınızı ve demir aldığınız tüm limanları belki de son kez anma şansı.
Ata Demirer Strikes Back
Avrupa Yakası yeni sezona bir sürü dedikodunun gölgesinde başlarken dikkat çeken ve sevindiren tek unsur herkesin de tahmin edebileceği üzere Ata Demirer'di. Tolga Çevik'in Avrupa Yakası'ndaki rolünün hakkını verdiği bir gerçekti; ancak Ata Demirer dizinin başındaki o havanın gerçek mimarıydı ve aslında Sacit'e göre Volkan daha gerçek daha oturmuş bir tipti. Bunda Gülse Birsel'in Sacit'i yedek oyuncu olarak sahaya sürmesi bir faktör olabilir.
Tabi ne oldu ne bitti derken yeni sezon başladı ve ilk bölümde herkesin tahmin ettiği üzere olaylar Volkan üzerinde dönmeye başladı. Hatta Engin Günaydın (Burhan) ile güzel bir ikili oluşturduklarına bile şahit olduk. Herkesin bahsettiği ikinci reklam öncesi kuşaktaki kötü Ayvalık sahneleri kötü olsa bile Ata Demirer için izlendiyse bu Ata Demirer'in başarısıdır.
Tabi Cem ve Osman'ın Volkan'la neredeyse aynı diyalogları yaşaması ve farklı bir ilişki zemini bulunamaması Gülse Birsel'in mizah yeteneğinin devşirme anlayışının burada sökmemesinden kaynaklanıyor çünkü her devşirileni sevemiyoruz, olmuyor. Bana kalırsa ilk bölümdeki parmak arası terlik olayı gereksiz abartı idi; ancak espiriler fena değildi.
Burhan Altıntop VS. Volkan Sütçüoğlu ise iyi bir karşılaşma olacak gibi duruyor. Manitu iki tarafa da sabır versin, karşılıklı oynamak bu iki fırlama insan için zor olacaktır muhtemelen.
Bir de göze çarpan son detayı vermek isterim ki Dursun Volkan diyalogları da hemen oturmuş, Hümeyra'nın yokluğu telafi edilirse bu sezon dizi tadından yenmez; ancak Ata Demirer'in Osman'la ilişkisinde biraz revizyona gidilmeli.
27 Eylül 2008 Cumartesi
Zor...
Neyin zor neyin kolay olduğuna ben karar veremem elbet, ne yazık ki bu konuda senin kadar yetkin değilim. Özlüyorum. Kim olduğunu sen biliyorsun ben seni hatırlayamayacak kadar çok seviyorum o kadar çok unutuyorum ki seni bazen, sen olup uyanıyorum. Nasıl oluyor deme, ben sen olmayı beceriyorum ve bir başka sen olduğunu unutuyorum.
Sen gibi terk ediyorum, sen gibi seviyor sen gibi sevmiyor, sen gibi acıtıyorum. Aramızda bir fark olsun istiyorsan eğer lütfen söyle:
"Ben gibi olmama yetecek kadar sevemedin mi beni?"
25 Eylül 2008 Perşembe
Gündemden Kaçak
Keskin Bıçak'a dokunduran bir giriş yapmamın nedeni içinde bulunduğumuz durumun fena halde haşırdatıcı oluşu her şeyin ötesinde. Ama bugün gerçekten gündem yazacak havamda değilim. Size güzel şeyleri hatırlatmak adına buradayım.
23 Eylül 2008 Salı
hayat
ard arda geçiyordu aralarında. hayatı yaşamak neydi acaba?
hayat hergün uyandığımız günlere sığdırdıklarımız mıydı? hayat şimdiki zaman kipinde saklı bir yaşanmışlıklar silsilesi miydi? neydi ya da nasıl birşeydi.
hiç dokunmadığımız bazen varlığından dahi haberdar olmadığımız monoton günlerin ardından haftasonunda pazar ekine bakarken herhangi bir gazetenin
içimizden geçen ''işte hayat bu'' cümlesinde miydi hayat? kalbimizin her atışında içimizde gümbürdeyen bir ramazan davulu muydu hayat? aşkın içine düşüp
kavrulanların bildiği bir şey miydi? hayatım diye hitap edilen sevgili miydi hayat? ucuza elde edilmiş bir kadın mıydı ya da hayat'ın kadınlarında mı saklıydı hayat?
alınıp verilmesine onun bunun sokaktaki serserinin ya da tüfekteki tek bir kurşunun karar verebileceği bir şey miydi hayat? tanrıdan gelen bir parça mıydı hayat ?
beynimizden geçen soruların tamamına yanıt verecek kadar bilgili miydi ki dünya ona bahşedildi evrende ki bilinen tek ''hayat'' ? y bu dünya neden hak etti hayatı
ve bu hayatı dünyada yaşayanlar neden ellerinden geleni yaparak bozuyorlar doğal hayatı ? çocuğunun yerine karar veren bir annede saklı olan bir can mıydı hayat
*dokuz ayda gelen bu dünyaya* ? bir süreliğine dahi de olsa tüm insanlara ortak olan, tüm insanları ortak yapan en büyük payda mıydı hayat ?
hayat her insanda belirli bir süre var olmuş olmasına rağmen öylesine farklı yaşanırki. kimisi hayatını adar ideallerine, kimisi hayatını adar diğer insanlara,
kimisi hayatını heba eder bir hiç uğruna, kimisi hayatını harçar bir hiçden bir insan elde etme yoluna, kimisi hayatını adar çocuğunun büyümesini izlemeye, adım
adım gelişen çocuğunda büyüttüğü taze hayallerine yeni yeni hayatlar ortaya çıkarıp yeşermesine. kimisi için boşuna akar gider hayat farkına bile varamaz, kimisi
için karanlık başlar hayat, kimisi için bir uzuv noksan, kimisi hayatı göremez bizim gördüğümüz gibi kimisi duyamaz herhangi bir sesi hayatın! onlar için olumsuz
yönlerle dolu olsada hayat emin olun hayatı bizden daha çok severler.. bizden daha çok kıymetini bilirler her geçen saniyenin.
hayat öylesine süprizlerle dolu olabiliyorki bazen insan yaşadığına dahi inanmıyor.. öylesine mutlu anları oluyorki insan o mutlu anların rüyalarından uyanamıyor.
herşeyiyle yaşanmaya değer olan bu hayatı yaşama konusunda insanlar hayatı yaşa gerisi yalan derken bile yaşıyorlar hayatı.. üniversite bitsin bak hayatımı
yaşayacağım derken bile yaşıyorsunuz en gerçek haliyle bu tılsımlı hayatı.. gerçekleşen ya da kırılan hayalleriyle.. hiçbirzaman gerçek olamayacak hayalleriyle
kafamızın içindeki sorularla.. aşklarımızla..sınavlarımızla.. mutlu anlarımız sevinçlerimizin gözlerimizden fışkırdığı zamanlarımızla ya da hüznün gözyaşı adının
temizlediği gözlerimizle yaşıyoruz hayatı.. hayatı yaşa dostum derken bile yaşıyoruz.. yaşamıyorum ben eziyetlerdeyim derken bile öylesine güzel bir biçimde
yaşıyoruz ki.. bazen merak edip soruyoruz...
hayattamıyız?
21 Eylül 2008 Pazar
Türk Dizileri'nde Kötü Karakter Fenomeni: Kavak Yelleri Mine!!
Aldatan ve hıyarlık konusunda yarışılamayan bir erkek olan Deniz Bey'in Amerika'dan dönüşü bünyelerde nefret uyandırsa da son bölümde olanlar hem iyilere (jedi tayfası) hem de kötülere (sithler) kapak olmuş gibi görünse de sith'lerin (kötüler) asıl lideri Mine'ye süper bir 10 puan kazandırdı.
HÜRRİYET KAFASINDAN GELİYOR
İŞTE O ÖPÜŞME
Asli www.dizifrm.com @ Yahoo! Video
20 Eylül 2008 Cumartesi
ipin ucunu kaçırmıştım senelerden ne zamandı bilmiyorum
günler günleri izledi...yaşlandım birazcık daha...
mutluydum boşlukta, yokluğunda bir hoş oldum
sarhoş oldum çokcasında
doktorlar soyledi bir ara kritikmiş durumum
bağırdım ''adını''
ne söylediklerimi hatırlıyorum
ne yokluğunda yazdıklarımı okuyorum
mutluydum, mutlukduk, mutlu muyuz acaba
hoş mu nahoş mu oldu ayrılığımız
ayrılık yaramış sana derken annem gibi miydin?
aldığım kiloları mı kasdetmiştin?
biliyormusun ayrılığın ilk gününden bu yana
ayrılığın son gününe son saatine ve şu satırların sonundaki;
son işarete! kadar seninle dolu olacak her nefesim,
koyduğum noktayla beraber sende orda kalacaksın
bilirsin beni kesindir sözlerim
belki senede bir gün
doğum gününde senin
doğum günümüzde bizim
seni özlerim
ama koyduğum noktadan sonra
devam etmez cümlelerim,
son olarak
mutlu olmanı dilerim,
eski herneyinsem Beysim.
18 Eylül 2008 Perşembe
Abidin Dino'dan Mutluluğun Resmi
12 Eylül 2008 Cuma
2 Günlük Bir Ara...
Susmak...
Çok zor geliyor, hele gün 12 Eylül'se.
Bir partiye ait olmamak adına, 13 Eylül'de İzmir'de 12 Eylül'ü protesto etmek adına 2 günlük bir ara veriyoruz...
Esen kalın.
12 Eylül Nadası Bitti
Yüzüne Tükürülmesi Gerekenler: Kenan Evren...
Her yıl sayesinde periyodik olarak bir sözlükten atıldığım insan aslında Kenan Evren. Teşekkür mü etmeliyim o'na? allah'ın yarattığına sövmek gibi o'nun yarattıklarına sövmek. aslında sövülmesi gereken biziz. bizi uyutmalarına nasıl da izin verdik. öss, lgs, dgs, kpss derken tsk'ya uzanıyor hepimizin yolu. kısaltılmış engel adlarını aşarak kısaltılmış bir hayatı yaşadık biz.
28 Yıl Sonra 12 Eylül Manzarası...
10 Eylül 2008 Çarşamba
Abdullahkan.com ve Hayvanlık..
Sadece bir link...
Türkiye...
Bir Küçük İskender Şiiri..
oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
nüyorum türkiye, inan doğru bir kere yanılmasam
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
dolaşmayacak kadar dürüstüm,
türkiye, tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bunadı kurt.
playboy'a annemin çıplak resimlerini
satarak beyaz saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
spermi biraz fazla kaçırdığımda,
bes parasız paraladığım sokaklarında embesillerini
ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını
görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken
televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi açmak
ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutluluk bana verdiğin
otuz bir çekmediğim günlerde düşler kuruyorum senin
hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun
sosyal demokrat idiotlarini, orospu tavukların
uğrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaçlarını,
ölüsevici kültürünün uyanık tezgahtarlarını
ve tezgahın altında neler döndüğünü
farkedecek kadar sosyalistim
hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu
sayılmam köle pazarı piyasasında, kıçına cop
girdiği için şair olanlardan da değilim; eli
kulağındadır tımarhanelerinden birinde tescilli
manyak olmamın ve koynuna girmediğinden dorukta sıçanların,
o yüzden ibneliğim de test edilip onaylanmadı,
uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip
çaktırmadan, sonnet'leriyle, balad'larıyla
köçekleşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu
mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilirsin ki
havlayan it ısırmaz türkiye, bak, bizbizeyiz,
çekinme, şu azınlıkları ne zaman kesip
kızartacağız, cok acıktım türkiye,
nazım'ını severim, buna kızabilirsin, ama bazı
-ne demekse- naif şairlerin, devlet sanatçısı
olmasına ve adının iktidar şakşakçısı
starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin
verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, intiharımı
hızlandırıyorsun böylelikle, böylelikle artıyor kirim ve
seninle kirimiz, ne gam? iyi akşamlar. persil supra.
mustafa suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et,
balıkları örgütlemesin,
allah'a inanmıyorum, osmanlı'yım velhasıl, akın
edip avrupa'ya, toplayıp getirmesem de cillop
gibi veletleri, n'apalım, burdaki lumpen
teen-ager'larla idare ediyorum,
türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllanacağız;
türkiye, kıbrıs'ın yakasını ne zaman bırakacağız
ve ne zaman yaraşır olacağız binlerce devrim şehidimize,
türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu kadar;
çük kadarken okudum sabahattin ali'yi,
kafka'yı, dostoyevski'yi, london'ı, kapital'e başlayışım
babamla aramızda çıkan küçük bir harçlık sorununa dayanır,
iq'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki
bir eşşek şakası mı bu; köy enstitüleri,
halk eğitimler, halkevleri ne ayak; behice boran,
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline sağlık türkiye,
hasbelkader bir önerim var: cia, eurovision'u
kazanmamızı, aet'na girmemizi sağlayamaz mı acaba, şüphesiz,
eh benimki de salaklık, haklısın türkiye,
bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağızlarını
burunlarını kırarak onlara medeniyet öğretmek istiyorum
türkiye,
ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslüman
demokrat partinin, rock partinin, çeşit çeşit
gay barların açılmasını, askerliğin kaldırılmasını
istiyorum türkiye; bu topraklarda nobel, oscar, lsd,
özgürlük ve sik anıtlarını görmek istiyorum: kişi başına
düşen milli gelirden bana ait payı iade ediyorum bütün
bu harcamalar adına sana; hapishaneler, hayvanat
bahçeleri, kamplar, tımarhaneler boşaltılsın derhal;
ben bütün kentlerinde barışla, erdemle, insanlık haklarımla
keyiften gebere gebere, ıslık calarak dolaşan bir seyyah olmak
istiyorum; mandela kötü adam, döv onu türkiye,
'uzak asya'dan gelip akdeniz'e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket.. sizin! afiyet olsun efendiler'
demekten bıktım, bıktık,
anlıyor musun, orda mısın türkiye,
ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve kızıyorsan
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar,
söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatını bozma
o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında,
böyle masum, böyle mazlum uyu türkiye...
9 Eylül 2008 Salı
Çocukluğum, Gençliğim, Bursa...
çekirge'den altıparmak'a uzanan ve kültür park'ın yanından geçen caddede herkesin bir kez olsun hayat muhasebesini yapıp atatürk gibi yürüdüğü şehrim. bazen giden sevgilinin ardından yüründü orda, bazen bir başarının sevinciyle... en çok da hüzünle yürürsünüz bursa'nın caddelerinde. Tarih sizi ele geçirir özellikle şehir merkezindeyseniz. yeşil denecek kadar yeşil midir? evet yeşildir. izmir'de okuyan biri olarak izmir'den 10 kat yeşil olduğunu rahatça söyleyebilirim memleketimin. sağın kalesi derler birileri, öyle midir? bursa farklı azınlıkları barındıran içinde 500 bin bulgaristan göçmeni barındıran bir şehir. senelerce aynı sıralarda dirsek çürüttük o insanlarla, bazıları ülkücü, bazıları sosyalist, bazıları fethullahçı oldu elbet; ama hepsinin adam oluşunu izledim, güçlü kızlar oluşunu izledim.
Ceyhun Yılmaz'dan bir şiir.
en yakın deniz kenarına atıyorum kendimi
her dalga halime üzgün
her dudakta bana tebessüm
ne vardı diyorum ne vardı
şu kaldırımlarda resmin olsaydı
eğilip öperken ben
varsın görenler dileniyorum sansaydı...
Fethullahçılar'ın Öcüsü : İlhan Selçuk
Fatih Ürek'le aynı çeteye mensupmuş. Demokrasiyi reddediyormuş. statükocuymuş. Atatürk fetişistiymiş. darbe şakşakçısıymış ulusalcıların şeyhi imiş. hepsine cevabı var elbette selçuk'un; ama o'nu savunmak zorunda hissediyorum bazen. hayır, savunmaya ihtiyacı olduğu için değil, o'nu eleştirenlerin mantığa ihtiyacından kaynaklanıyor bu savunma isteğim. sahi ilhan selçuk ne kötü bir abiymiş, ne çok üzmüş sizi. atatürk'ün ulusalcı yanını takip eden ve sola yatık düşünen ya da düşünmüş biri olması zaten yeterince rahatsız edici değil mi entel kafalar için? tutturmuşunuz atatürk diktatördür, şudur budur diye. atatürk liberallerin kucağında huzur bulduğu akp iktidarının yarısı kadar diktatör değildir. Çok partili demokrasiye geçiş çalışmalarını anımsayın. Hangi diktatör böyle bir şey yapar? Elbette her devrim gibi Kemalist Devrim'in de kendi sorunları vardır; ancak bu sorunları antikemalist hareketlerle çözmek, sorosçulukla abd yalakalığıyla çözmek, her fırsatta TC diyerek bir şeyleri küçültmek zorunda hissetmek ezikliğin dik alasıdır. ilhan selçuk işte bu eziklerin altında ezilmeyecek kadar büyük adamdır gözümde. ne gazetesine para ne de yazdılarının hepsine hak veririm; ama davasının adamıdır ve yolunda delikanlıca yürümektedir. bırakın azınlığın temsilcisi (ırk olarak değil ideoloji olarak) bazı yazarlar o'nu sevmesin. Bırakınız atatürk'ü de sevmesinler. Bu ülkenin 100 yaşında kalan çınarları o devrimi gözlerinde yaşla anlatıyor ve bugünü görmeseydik keşke diyorsa suçu kendinizde arayın. 1930'lardaki ve 2008'deki milli bayramlara ve oradaki gençlerin kılık kıyafetine dikkat edin. siz daha batıya götüren kayıkta olduğunuzu sanın efendiler, rotanız doğu. ilhan selçuk size illa ki iran olursunuz demedi ki, ilhan selçuk sizin malezya olduğunuzu gördü.
8 Eylül 2008 Pazartesi
Bir Reklam Dahisi: Bill Bernbach
Amerika'da büyük kasalı arabaların otobanlarda çılgın attığı yıllar. Vosvos'un Amerika'da topu atmaması için hiçbir sebep gösterilemiyor çünkü bu araba Amerikan Halkı'nın standartlarına uymuyor, uyamıyor.
Banu Güven Ntv Akşam Haberleri'nde!!!!!!!
7 Eylül 2008 Pazar
Reklam Arası Dizi Eleştirileri No:2 Kavak Yelleri
Gönüllerin Dawson's Creek'i, çakma dizimiz Kavak Yelleri yeni sezona merhaba dedi. Türkiye'de izlenilebilirliği olan nadir dizilerden olan Kavak Yelleri senarist arkadaşlar hariç oldukça harika bir dizi.
Saltuk: İstanbul Funk Kişisi..
yansın bu ibneler su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
ben deli miyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim
verirse verir, vermezse leyla'yı da sikeyim" *
Rasim Ozan Kütahyalı'ya Açık Mektup!!
Öncelikle kendisini tanımama şansına erişmiş olanlar için:
Rasim Ozan Kütahyalı "Deniz Gezmiş Hareketi'nin humaniter, enternasyonalist ve demokrat bir ruh miras bırakmadığı iddiasıyla başlayan yazı, deniz gezmiş ve arkadaşlarının kullandığı ulusalcı ve milliyetçi dilden alıntılar yapıyor ve onların da farklı bir "cunta" beklentisinde olduğunu, 27 mayıs darbesini kutsadıklarını, şiddete bulaşan bir sol hareket yarattıklarını hatırlatıyor. bir hukuk cinayetine kurban gittiklerini ama kullandığı dilin ideolojik zemininin bizzat şiddete müsait olduğunu belirtiyordu. bugünün, "demokrat" solcularının bu "dil" ile hesaplaşamadıklarını iddia ediyordu. ve deniz gezmiş'in kullandığı dilin bugünün "yabancı düşmanı" ulusalcı "solcu"larını beslediğini savunuyordu."
- - - -
İşte Mektup Kardeşim!!
Başkalarına bok atarak yükselme ekolünün son temsilcisi olarak, üretmenin tadına varamamış tatmin olmamış bir ego olarak, kaç siteye yazmış olursanız olun bir hiç olarak kalacaksınız.
Bu yüzden ekol olmuş, başarmış, emek vermiş, hatırası yaşayan insanları karalamaya çalışan, kirletmeye çalışan o böceklerden biri olarak kalacaksınız.
Maaşınızı ödeyenlere küfredeceğiniz günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Fatih Altaylı ile aranızda bir fark kalmayacağı günleri bekliyorum.
Bazı insanların yüzüne tükürülür, bazı insanlara bu bile yapılmaz.
Ne yazık ki son iki kategori arasında seçim yapacak gibi yazıyorsunuz. Sayın Belge'nin yazdıklarından feyz alın. Gazete köşelerini istila eden ve aslında boşluk dolduran yazılarınız üslup ve içerik bakımından yetersiz.
Deniz Gezmiş'i Cumhuriyet Gazetesi'ni suçlamak gerçekten çok kolay. Elbette hatalar göz önünde tutularak yazılmalı; ancak öyle bir yazıyorsunuz ki yazınızın tümü hata.
TSK'ya çatmak Taraf'ın trendlerinden biri, bunu biliyoruz zaten. En iyi şekilde uyguladığınızı görüyorum. Yolunuz açıktır; ancak bilin ki gazeteciliğin etiğinde bu yok. Hangi bölümden mezunsunuz bilmiyorum; ancak köşe yazarlığı bu değildir. Yıldıray Oğur denen Genç Siğil (evet siğil) ve siz orada ne arıyorsunuz acaba? Merak içerisindeyim.
6 Eylül 2008 Cumartesi
5 Eylül 2008 Cuma
Myspace Keşifleri!! Klip 98 Tandanslı listem (Show TV Nostaljisi)
Chris Cornell
The Cure da Placebo da gelip geçmişti o sahneden O'ndan önce; ama hepsinin ayrı havaları vardı gözümde. Bu adam ise bambaşkaydı, Audioslave'in çok ötesinde, Soundgarden'ın çok ötesinde bir birey olarak, sahnede yalnızlığın en çok yakıştığı adamlardan biri belki de...