18 Temmuz 2008 Cuma

Acil Demokrasi!

Başlığı bir şarkı sayesinde anımsıyorsunuz. Bulutsuzluk Özlemi'nin bir şarkısı. Kaç yıl önce yapılırsa yapılsın değişmeyen gerçekleri anlatan bir şarkı. Kanunların kaçıncı madde oldukları değişse bile, saksılardaki düşünceler gübresizlikten yeşermeyi bile beceremezken, gübresi yerinde olanların üstüne deliler işiyor. Açıkçası biri onları işemeye zorluyor da olabilir. Ergenekonlar, tarikatlar, büyük büyük birlikçi partiler, medyayla bağıntısı sızıntı dergisinden ibaret olanlar, sadece Zaman okuyanlar, sadece Cumhuriyet okuyanlar, yani saksıdaki kurtlar, içten içe yiyorlar ormana dalıp diğer çiçekleri. Hele ki o çiçekler saksıdan çıkıp hayatın ortasında ise.

Bugün öldürülen yazarların, aydınların ya da öğrencilerin her birinin birer çiçek olmadığını kim söyleyebilir? Böyle bir vicdan Yunus'un ya da Pir Sultan Abdal'ın yaşadığı topraklardaki hangi canlıya ait olabilir acaba?

Ece Temelkuran, 24 Kasım 2002 tarihinde sol ideolojiyle ilgili bir yazı yazmıştı. Özetle solcuları solcu gibi değil de sağcı gibi yaşamakla eleştiriyordu. Bugün bile birçok Temelkuran severinin duvarlarında asılı olduğuna emin olduğum ve solcu gibi yaşamak konusunda insanları biraz olsun umutlandırdığını düşündüğüm bu yazı aslında devrimsel bir nitelik taşıyabilirdi. Peki ne oldu da solcular solcu gibi yaşayamadı? Ben bu yazıya boşu boşuna saksılardan ve çiçeklerden bahsederek girmedim. Boşuna "Acil Demokrasi" demedim. Bugün burada saksıya işeyip doğanın tam ortasında gerçeği arayan çiçekleri öldüren çocuğu anlatacağım size.

O ki çoğunlukla ailevi bir trajedinin ortasından çıkıp gelmiş, muhtemelen kalbi kırık, son aldığı mektup icrayla ilgili ve son dokunduğu kadının değerinin üstünde ne yazık ki Atatürk resmi var. O ki çoğunlukla 90'ların Show Tv ve Flash Tv'sini izlemiş, Posta ya da Takvim okumuş, onları da spor sayfaları ve arka taraftaki iç gıcıklayıcı sahneleri için almış. İlk beğendiği kıza seni seviyorum yerine "Ohh yavrum bırakayım mı?" demiş muhtemelen. O ne yazık ki apolitik bir politik cinayet zanlısı. Tek politikliği eğitim sisteminin boşalttığı kafasına gereksiz derslerden kaçtığı günlerde kakılmış, muhtemelen bir mafya dizisine özenip kaçak bir silah sahibi olamadığından silah sahibi olan birinin dizinde oturtulmuş, adı Ogün ya da başka bir şey. Sonuçta o bizden biri. Görmekten çekindiğimiz onca insandan biri yani. Kendisini ve geleceğini korumak için yazılar yazan birinin devletin kötülüğünü istediğini düşünecek kadar cahil ve kandırılmış. Belki de en çok kandırılmış olduğu için.

Öğretmenlerini öldüren çocuklar, sömürülmesini engellemeye çalışan gazeteciyi linç eden halk, haber alma hakkının varlığından sadece insan hakları dersi zorunluysa haberdar gençler. Sahi biz kimdik?

Solun problemi burada, işte. "Acil demokrasi!" diye çığlık atıp sorunlara çözüm üretilebilecek bir süreçte iktidara gelememek ya da geldiğinde de halkın yanına zorla kafa tokuşturanları ya da liberal islamcı, takunyacıları takması.

Sol derken CHP demiyorum elbet. Ortanın solundan da bahsedemiyorum, bir ideolojiye bu kadar hakaret edilemeyeceğini düşünüyorum çünkü.

Aslında sol senin vicdanın, sağ ise cüzdanındır arkadaş. Ne yazık ki bana öyle bir saksı verdin ki sol gibi düşünüp sağ gibi yaşamak zorunda kalıyorum. Saksıma belki işemezler ama dışarıya olan merakım nasıl giderilir? Açıkçası çok merak ediyorum.

1 yorum:

Beysim ÖZTÜRK dedi ki...

bi laf vardı ciğerim..
yirmilerinde komunist olmayanın kalbi kırklarında hala komunist olanın parası yoktur.. diye aklıma geldi ne bileyim bende böyle bir çağrışım yaptı..
saksı demişken bizim sevişgenler onu başka birşey için kullanıyorlar onlarda nasıl bir etki yarattığını görmek için bu yazını posta gazetesine haydar dümen amcaya yolla derim..

 
Elegant de BlogMundi